[Ana Sayfa]

EMİR KAYA’YA CEVAP
Hukuk Fakültelerine Hukukçu Dekan Atanmasını İstemek Hukukçuluk Fetişizmi Değildir

Kemal Gözler*

Emir Kaya, 16 Ekim 2019 tarihinde “Hukukçuluk Fetişi: Kemal Gözler Yanılıyor ve Yanıltıyor” başlıklı bir makale yayınlamıştır. Makaleyi buradan okuyabilirsiniz.

Emir Kaya’nın makalesi benim, 12 Ekim 2019 tarihinde “Hukukçu Olmayan Hukuk Dekanları: Türkiye’de Bazı Hukuk Fakültelerine Hukukçu Olmayan Dekan Atanması Hakkında Eleştiriler” başlıklı makalemin eleştirisi niteliğindedir. Benim makalemi de şuradan okuyabilirsiniz.

Makalelerimin eleştirilmesi beni mutlu ediyor. Her yazar gibi, ben de yazılarımın yansılarını, yani suya attığım taşın oluşturduğu dalgaları [1] görmek isterim.

Ben şimdiye kadar pek çok yazarı şiddetle eleştirdim. Başkalarının da beni eleştirmesi kadar doğal ne olabilir?

Zaten sosyal bilimlerde hakikat böyle yazarların birbiriyle tartışması sonucu adım adım ortaya çıkar. Bu nedenle tartışmadan ve yazarların birbirini eleştirmesinden korkmamak gerekir.

Maalesef Türkiye’de özellikle hukukçu akademisyenler tartışmaktan korkarlar; birbirlerini eleştirmekten çekinirler. Eleştirenler ise çoğunlukla çok temkinli bir dil kullanırlar ki, ortaya tatsız tuzsuz, ruhtan uzak metinler çıkar. Neticede bu metinleri de kimse baştan sona okumaz. Tabiî bu da yazılı eleştiriler için geçerlidir. Yoksa iş, arkadaşlar arasında sözlü eleştiriye gelince, yazılı olarak temkin ustaları olan hukukçuların ağızlarından dökülmeyen söz kalmaz.

Bu ülkede neredeyse 30 yıldır pek çok hukuk profesörüne ve bazı yüksek mahkeme üyelerine isim de vererek ağır eleştiriler yöneltim. İçlerinden biri çıkıp bana bir makaleyle cevap vermedi. Hep sustular. Makaleyle cevap vermek yerine bazıları benim hakkımda dava açtırdılar; bazıları beni savcılıklara, rektörlüğe ve YÖK’e şikayet ettiler.

Bu nedenle Emir Kaya’nın ortaya çıkıp, benim makaleme karşı eleştirilerini açık ve samimî bir şekilde dile getirmesinden fevkâlâde mutlu oldum. Kendisine teşekkür ediyorum.

Sayın Kaya’nın eleştiri yazısı, inanılarak yazılmış, içten gelen, samimî bir yazı. Bu nedenle de etkili bir yazı. Emir Kaya’nın yazısını hiç sıkılmadan, baştan sona bir çırpıda okudum. Emir Kaya’yı bu başarılı eleştiri yazısından dolayı tebrik ediyorum

* * *

Emir Kaya, Hukuk Zihniyeti (Ankara, Adalet, 2017, 3. Baskı, Siyasal, 2018) ve editörlüğünü yaptığı Kurgu ile Gerçeklik Arasında Hukuk Meslekleri (Ankara, Astana, 2018) isimli iki kitabı ve ondan fazla makalesi olan önemsediğim genç bir akademisyen. Elimden geldiği ölçüde çalışmalarını takip etmeye çalışıyorum. Arzu edenler yazarın çalışmalarını academia.edu’dan takip edebilirler. Özellikle Emir Kaya’nın Hukuk Zihniyeti başlıklı kitabı kanımca okunması gereken bir kitap. Sayın Kaya, bu kitapta, bizim şimdiye kadar fark etmediğimiz pek çok sorunu görüp tartışıyor. Türk hukukuna dışarıdan bakarak önemli eleştiriler yöneltiyor. Emir Kaya, her şeyden şüphe ediyor ve bunları cesurca sorguluyor. Sağda veya solda her eğilim ve her grup, Emir Kaya’nın eleştirilerinden nasibini alıyor. Bu eleştirilerden korkmamak, onları cevaplamak gerekir. Bu eleştirileri cevaplarken kendimizi de sorgulamış olacağız.

* * *

Ben bu makalemde Emir Kaya’nın academia.edu’da 16 Ekim 2019 günü erişime açtığı “Hukukçuluk Fetişi: Kemal Gözler Yanılıyor ve Yanıltıyor” başlıklı makalesine cevap vermeye çalışacağım. Hemen belirteyim, makaledeki bütün paragraflara tek tek cevap verecek değilim. Böyle bir şeye gerek de yok. Nihayetinde her yazar, olguları doğru bir şekilde ortaya koymak şartıyla istediği görüşü savunabilir. Nasıl ben Emir Kaya’nın görüşlerini benimsemek zorunda değilsem, Emir Kaya da benim görüşlerimi benimsemek zorunda değildir. Benim ve Emir Kaya’nın görüşlerini burada tek tek sıralamanın da bir gereği yoktur. Benim bu konudaki görüşlerim “Hukukçu Olmayan Hukuk Dekanları” başlıklı makalemde, Emir Kaya’nın görüşleri de “Hukukçuluk Fetişi” başlıklı makalesinde açıklanmıştır. Arzu eden okuyucular bu iki makaleyi tekrar okuyabilirler.

* * *

Cevaplarıma geçmeden önce bir hususu belirtmek isterim: Emir Kaya’nın makalesinde “pozitivizm” ve “tabiî hukuk” karşıtlığı, kendi bağlamından koparılmış ve çoğunlukla yanlış bir şekilde kullanılmıştır. Emir Kaya’nın makalesindeki bu sorunun ayrıca incelenmesi gerekir. Burada sadece şu iki şeyi not etmek isterim: (1) "Dekan atama işlemi hukuken geçirli olmak için adil olmalıdır" denmedikten sonra tabiî hukukçu olunmaz. (2) Pozitivizm - tabiî hukuk tartışmasının, burada tartıştığımız soruna yapacağı bir katkı yoktur.

Ben burada sadece benim ve Emir Kaya’nın temel argümanları arasındaki farka işaret etmek ve bunların olgusal doğruluğunu sorgulamak istiyorum.

1. Hukukçunun “Hukuk Fakültesi Mezunu” Olarak Tanımlanmasının Hukukî Bir Dayanağı Var mı, Yok mu?

Emir Kaya’nın makalesinin ilk sayfasında belirttiği gibi, bana göre “hukuk fakültesi mezunu olmayanlar hukukçu değildir”. Bu temel kabulden yola çıkarak ben, Emir Kaya'nın ifade ettiği şekliyle, şunları savunuyorum:

“Hukukçu (=hukuk fakültesi mezunu) olmayanlar;
- Hukuk fakültelerinde çalışmamalıdır.
- İslam hukukçusu gibi unvanları kullanmamalıdır.
- Hukukla ilgili eğitim vermemelidir.
- Hukuk fakültelerine dekan olmamalıdır” [2].

Dolayısıyla benim ile Emir Kaya arasındaki tartışmadaki can alıcı soru, “hukukçu kimdir” sorusudur. Sayın Emir Kaya’nın da teslim ettiği gibi benim çalışmalarımda basit bir hukukçu tanımı vardır. Bana göre “hukukçu” hukuk fakültesi mezunu olan kişidir. Hukuk fakültesinden mezun olmadan hukukçu olunmaz. Tıp fakültesinden mezun olmadan tabip, veteriner fakültesinden mezun olmadan veteriner, mühendislik fakültesinden mezun olmadan mühendis olunamayacağı gibi.

Bu, ayrıca izaha muhtaç olmayan, per se doğru bir şeydir. Zaten lisans eğitiminin anlamı da budur. Bilindiği gibi liseden sonra minimum dört yıl olan eğitime lisans eğitimi ismi verilir. Lisans kelimesi “izin”, “ruhsat” anlamına gelir. Yani o alanda lisans eğitimi almış kişiler ancak o alanda bir mesleği icra etme ehliyetine sahiptirler.

Bu konuda Emir Kaya şöyle yazmaktadır:

“Kemal Gözler’in yukarıdaki kanaatlerinin pozitif hukuktan herhangi bir dayanağı var mıdır? Hocamız ‘hukukçu’ tanımını pozitif kurallardan mı çıkartmıştır yoksa bir tür tabii hukuk refleksiyle mi geliştirmiştir?

Gözler hocamızın indi görüşünü tabii hukuk refleksiyle geliştirdiği açıktır. Zira değer biçme kaynağından gelen -meli, -malı şeklindeki hukuk tartışmaları tabii hukuk üslubudur. … Velhasıl “Hukuk fakültesi mezunu olmayan hukukçu değildir” savının pozitivist hukuk anlayışına uygun düşmesi için yasal bir dayanağının olması gerekir. (…)

Özetle, hukukçunun “hukuk fakültesi mezunu” olarak tanımlanmasının hukuki bir dayanağını bulamadık. Kemal Gözler, hukukla ilgili bu önemli iddiasını hukukla temellendirebilir mi?” [3]

Görüldüğü gibi sayın Emir Kaya, benim görüşümü tabiî hukukçu refleksiyle geliştirdiğimi açıkça belirtip, “hukukçunun hukuk fakültesi mezunu olarak tanımlanmasının hukuki bir dayanağını bulamadık” diye yazıyor.

Sayın Emir Kaya yanılıyor. Bu, her hukukçunun bildiği öylesine açık pozitif temellere sahiptir ki, bunu ayrıca açıklamak malumu ilân etmek gibi bir şeydir. Mevzuattan alıntı yapmaktan ibaret bir pozitif hukukçuluk benim tarzım değildir. Ama “Kemal Gözler, hukukla ilgili bu önemli iddiasını hukukla temellendirebilir mi” sorusuna muhatap kaldığıma göre bu soruya cevap vermek gerekiyor.

Gerek “hukukçu” teriminin ve gerekse “hukuk fakültesi mezunu” teriminin hukukumuzda anayasal ve yasal dayanakları vardır. Şöyle:

“Hukukçu” terimi, Anayasamızın 146’ncı maddesinin üçüncü fıkrasında ve yanlış saymadıysam tam 12 adet kanunda [4] geçiyor ve bu kanunlarda düzenleme konusu olan konularda hukukçuların görevlendirilmesi öngörülüyor. Ayrıca mevzuat.gov.tr’de yaptığım araştırmada gördüğüm kadarıyla “hukukçu” terimi, 77 adet yönetmelikte de geçmektedir. Keza meslek olarak hukukçuluk, 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununda olduğu gibi, bazı kanunların ekinde yer alan kadro cetvellerinde de sayılmaktadır.

Dolayısıyla “hukukçuluk” mesleği, Emir Kaya’nın sandığı gibi “simitçi, limoncu, muhasebeci, işletmeci gibi mesleklerle kafiyeli[5] olan bir meslekten ibaret değildir; bizzat Anayasamız ve kanunlarımız tarafından öngörülmüş ve düzenlenmiş olan bir meslektir.

Hukuk fakültesi mezunu” terimi veya aynı anlama gelen “hukuk fakültesinden mezun” terimi de, 2802 Sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu, 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu, 1512 Sayılı Noterlik Kanunu, 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu, 6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu, 5442 Sayılı İl İdaresi Kanunu, 5345 Sayılı Gelir İdaresi Başkanlığı ile İlgili Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun, 6570 Sayılı İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu, 4734 Sayılı Kamu İhale Kanunu, 6362 Sayılı Sermaye Piyasası Kanunu gibi kanunlarda geçmektedir. Bu kanunların ilgili hükümlerinde hukukçuluk iş ve görevlerini yapmak için hukuk fakültesi mezunu olmak şartı getirilmektedir. Ayrıca belirtelim ki, mevzuat.gov.tr’de yaptığım araştırmada “hukuk fakültesi mezunu” teriminin 109 adet yönetmelikte geçtiğini gördüm.

Görüldüğü gibi gerek “hukukçu” teriminin, gerekse “hukuk fakültesi mezunu” teriminin Türkiye’de pozitif hukukî dayanağı vardır. Sayın Emir Kaya’nın “hukukçunun ‘hukuk fakültesi mezunu’ olarak tanımlanmasının hukuki bir dayanağını” bulamamasının sebebi, pek muhtemelen, bu dayanağı yanlış yerde aramasıdır. Bunun aranması gereken yer, Anayasamız, kanunlarımız ve yönetmeliklerimizdir.

İlave edeyim ki, anayasa ve kanunlarda aranan şey, “hukukçu, hukuk fakültesi mezunudur” şeklinde bildirmeli bir önerme ise, bu bulunamaz; çünkü hukukun dili normatiftir; hukuk normu, emir verir, yasak koyar, izin veya yetki tevcih eder, şart koşar. Örneğin 3289 sayılı Gençlik ve Spor Hizmetleri Kanununun Ek 9’uncu maddesinin yedinci fıkrası, Tahkim Kurulunun “üyelerinin beşinin hukukçu … olmaları şarttır” der. Diğer bir örnek: 2802 Sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununun 8’inci maddesi adli yargı hâkim adaylığına atanabilmek için “hukuk fakültesinden mezun olmak… şarttır” diye hüküm koyar. Kanun koyucu, emri verdikten, yasak koyduktan, izin veya yetki tevcih ettikten, şart koştuktan sonra, hükme bağlanan şeyin tanımını yapmak, hukuk bilimin üzerine düşer. Zira kanun koyucunun dili yaptırmalı önermelerden; hukuk bilimin dili ise bildirmeli önermelerden oluşur. Kanun koyucunun dili ile hukuk bilimin dili arasındaki fark konusunda benim Hukukun Genel Teorisine Giriş (Ankara, USA Yayıncılık, 1998) isimli kitabımın 29-31’inci sayfalarına bakılabilir.

2. Hukuk Fakültesi Dekanlarının Hukukçu Olmaması Hukuka Uygun mu?

Sayın Emir Kaya, hukuk fakültelerine hukukçu olmayan dekan atanmasını savunmamakla birlikte, bu atama işleminde bir hukuka aykırılık görmemekte ve şöyle yazmaktadır:

“Bu görevlendirmelerin hukuka aykırı olduğunu iddia edenlerin dayanağı nedir? Söz konusu tasarruflar şeklen hukuka aykırı değildir” [6].

Öncelikle belirtelim ki, hukukçu olmamakla birlikte her nasılsa hukuk fakültesinin kadrosuna atanmış bir profesörün daha sonra asaleten dekan olarak atanmasında hukuka aykırılık yoktur. Buradaki hukuka aykırılık, söz konusu hukukçu olmayan profesörün hukuk fakültesi kadrosuna atanmasıdır.

Ancak benim makalemde eleştirilen tek şey bu değildir. Makalemde gösterdiğim 8 (ve belki doğrusu 12) hukuk fakültesi dekanı vekaleten atanmıştır; 6’sının dekanı ise rektörün kendisidir. Bunlar ise apaçık bir şekilde 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununa aykırıdır.

Makalemde hukuk fakültelerinin birkaç aydan uzun süreyle vekil dekanlar tarafından idare edilmesinin veya bu fakültelerin dekanlığının rektörün uhdesine alınmasının nasıl vekalet kurumuna ve keza 2547 sayılı Kanuna aykırı olduğunu açıkladım. Bir kez daha açıklayayım:

İdare hukukunda vekalet kamu hizmetlerinin devamlılığı ilkesinin gerektirdiği durumlarda birkaç ay gibi sınırlı bir süreyle kullanılabilecek bir kurumdur [7] . “Hukukçu Olmayan Hukuk Dekanları” başlıklı makalemde gösterdiğim gibi Türkiye’de fakülte web sayfalarına göre 8 (ve belki doğrusu 12) hukuk fakültesinin dekanlığı bugün vekil dekanlar tarafından idare ediliyor ve bunların bazıları yıllardır görevde.

Yine aynı makalemde gösterdiğim gibi, bugün Türkiye’de 6 hukuk fakültesinin dekanlığı görevi, o üniversitenin rektörünün uhdesinde bulunmaktadır; yani bu hukuk fakülteleri doğrudan doğruya rektör tarafından idare edilmektedir. Oysa 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu (m.16), fakültelerin doğrudan doğruya rektörler tarafından idare edilmesini değil, rektörlerin önereceği üçer aday arasından YÖK tarafından atanacak dekanlar tarafından idare edilmesini öngörmüştür. Bir fakülte dekanlığının kamu hizmetlerinin devamlılığı ilkesinin gerektirdiği geçici durumlar dışında rektörün uhdesine alınması 2547 sayılı Kanuna aykırıdır.

3. Asıl Sorunun Hukukçu Olmayan Hukuk Fakültesi Dekanları Olmadığı, Asıl Sorunun “Daha Derinde” Olduğu İddiası ve Buna Cevabım

Emir Kaya’nın makalesinin 2 ve 3’üncü sayfalarında şu cümleleri okuyoruz:

“… Türk hukuku hal-i hazırda o kadar kötü durumdadır ki bir kimyacı hukuk fakültesine dekan olunca durum daha kötüye gitmeyecektir. On yıllardır dekanlar ve hocalar hukukçu idi. Onların yetiştirdiği hukukçuların imzalarıyla ülkenin hangi hukuksuz süreçlerden geçip hangi noktaya geldiği ortadadır. Halen de Gözler hocamızın sınıflandırmasına göre 73 fakülteden 20’sinin dekanı hukukçu değildir, 53’ünün dekanı hukukçudur. Bu fakülteler arasında çıktılar açısından bir fark var mıdır? … Biz bu cümlelerle Gözler hocamızın eleştirdiği atamaları savunmaya çalışmıyoruz. Fakat sorunun daha derinde olduğunu ifade ediyoruz”.

Emir Kaya bu eleştirisinde haklıdır; ben de bu konuda esasen Emir Kaya gibi düşünüyorum; sorun daha derindedir; zaten bu nedenle son yıllarda Türk hukuk uygulamasını şiddetle eleştiren makaleler yayınlıyorum.

Ancak bu eleştiri de “Hukukçu Olmayan Hukuk Fakültesi Dekanları” başlıklı makalemde savunduğum görüşlerle ilgili değildir. Benim makalemde Emir Kaya’nın yukarıdaki eleştirisine aykırı bir görüş savunulmamaktadır. Tersine ben de Türkiye’de hukuk eğitiminin fevkâlâde kalitesiz olduğunu düşünüyor ve bunu şiddetle eleştiriyorum. Dekanı hukukçu olmayan hukuk fakültelerine hukukçu atandığında bu hukuk fakülteleri sırf bu nedenden dolayı kaliteli hâle gelecek değildir. Vakıa günümüzdeki hukuk fakültelerinin “hukukçu” dekanlarının önemli bir kısmının durumu da pek parlak değildir. Ancak Emir Kaya’nın eleştirdiği makalemde benim tartıştığım sorun, bu sorun değildir. Bu makalenin konusu olan sorun, hukuk eğitiminin en ilkel, en basit sorunudur. Bu sorun çözülmedikçe daha ileri düzey sorunları gündeme getirmenin, “daha derinde sorun” aramanın bir gereği yoktur. “Hukukçu olmayan hukuk fakültesi dekanları sorunu”, Emir Kaya’nın iddia ettiği gibi, bir hukukçuluk fetişizmi sorunu değil, hukuk eğitiminin sıfırın altında bir kalite sorunudur. Sıfır derecesine çıkmadıkça başka kalite sorunlarını tartışmanın bir anlamı olamaz.

4. Sorunların Kaynağı Benim Savunduğum Hukuk Doktrini mi? Ben Kendi Eserimden mi Şikayet Ediyorum?

Sayın Emir Kaya, yukarıda alıntıladığım paragraftan sonra şöyle devam ediyor:

“… Fakat bu kabullerin altında Kemal Gözler hocamızın akredite saydığı hukukçu kitlesinin hukuk ve adalet açısından güvenilmez, en hafifinden yararsız ve etkisiz olması yatmaktadır. Hukukçuların yararsız ve etkisiz olmasının altında ise Kemal Gözler hocamızın temsil ettiği ve ısrarla savunmaya devam ettiği biçimci ve maneviyatsız hukuk doktrini zihniyeti vardır. Dolayısıyla Kemal Gözler hocamız aslında kendi geleneğinden ve eserinden yakınmaktadır…”

Benim değer yargılarından ve maneviyattan uzak bir hukuk anlayışını savunduğum aşikardır. Ancak “hukuk ve adalet açısından güvenilmez, en hafifinden yararsız ve etkisiz” olan hukukçu kitlesinin benim doktrinimin eseri olduğu ve keza benim kendi eserimden yakındığım iddiası gerçek dışı bir iddiadır. Saf hukuk teorisi hukuk dışılığı savunan bir teori asla değildir. Benim kendi eserimden yakındığım iddiası da tutarsız bir iddiadır; zira yakındığım şey benim eserim olsaydı, onu şimdiye kadar, ortadan kaldırmış olmam gerekirdi. Çünkü yıllardır onu ortadan kaldırmak için yazıyorum ve bu hukuksuzluk canavarı, benim eleştirilerime rağmen gün geçtikçe büyüyor.

5. Bir Öneri: Başka Ülkelerdeki Durumu Tespit Edelim

Emir Kaya, makalesinin sondan önceki paragrafında şöyle yazıyor:

“Dünya yüzölçümünün, nüfusunun ve ekonomisinin sadece %1’ini temsil eden, kültür bunalımından ve kimlik kavgalarından kurtulamayan günümüz Türkiyesi gibi bir ülkenin hukuk çöplüğünün horozları kim olacak?” [8]

Haklıdır. Bazen karşılaştığımız sorunları çözmek için dünyanın yüzde birini oluşturan ülkemize değil, başka ülkelere de bakmakta yarar vardır. Acaba başka ülkelerdeki hukuk fakültesi dekanları veya Emir Kaya’nın ifadesiyle söylersek “hukuk çöplüğünün horozları” kimlerdir?

Ben Amerika Birleşik Devletlerindeki hukuk fakültelerinin dekanlarının kimler olduğuna baktım. “Association of American Law Schools (AALS)”un sitesinde ABD’deki hukuk fakültelerinin (law schools) dekanlarının bir listesi vardır. Buradan listelenen dekanların isimlerine ve özgeçmişlerine ulaşılabilmektedir. Ben yardım da alarak burada listelenen toplam 179 adet dekanın özgeçmişlerini inceledim. İstisnasız hepsinin “hukuk profesörü (professor of law)” olduğunu ve hepsinin hukuk fakültesi (law school) mezunu bulunduğunu (hepsinin J.D. unvanına sahip olduğunu) gördüm. Bu tespitim, aals.org/deans-member-law-schools’dan kontrol edilebilir. Bir yanlışım var ise, yani dekanların içinde hukukçu olmayan bir dekan var ise bana bildirilmesini rica ederim.

Fransa’daki durumu, orada eğitim gördüğüm için, az çok biliyorum. Fransa’da sadece “hukuk fakültesi” olan fakültelerin istisnasız hepsinin dekanı hukukçudur. Fransa’da bazı hukuk fakülteleri, tek başına değil, siyasal bilimler ve iktisadî bilimler fakülteleriyle birlikte kurulmuşlardır. Bunlar “hukuk ve siyasal bilim fakültesi (faculté de droit et de science politique)” veya “hukuk ve iktisadî bilimler fakültesi (faculté de droit et des sciences economiques)” isimlerini taşırlar. Bu tür fakültelerin bazılarının dekanı iktisatçı veya siyasal bilimcidir. Bu durumda, fakültenin hukuk bölümünden sorumlu olmak üzere, hukukçu olan bir “vice-doyen” atanır. Her halükarda bu fakültelerin dekanları kendi bölümlerinden bir öğretim üyesidir; yani ya hukukçu, ya siyasal bilimci, ya da iktisatçıdır. Fransa’da hukuk fakültelerine veya hukuk ve siyasal bilimler veya iktisadî bilimler fakültelerine ilâhiyat fakültesinden veya tıp fakültesinden veya diğer bir fakülteden atanmış bir dekan yoktur. Böyle bir şey, Fransız zihniyetinde “scandaleux” bir durumdur.

Almanya’yı bilen genç bir meslektaşıma Almanya’daki durumu sordum. O da Almanya’da ismi sadece “hukuk fakültesi (Rechtswissenschaftliche Fakultät, Juristische Fakultät)” olan bütün hukuk fakültelerinin dekanlarının hukukçu olduğunu, ama Fransa’da da olduğu gibi, Almanya’da bazı hukuk fakültelerinin iktisat ve siyasal bilim fakülteleriyle birlikte kurulu bulunduğunu ve bunların “hukuk ve iktisadî bilimler fakültesi (Rechts- und Wirtschaftswissenschaftliche Fakultät)” veya “hukuk ve siyasal bilimler fakültesi (Rechts- und Staatswissenschaftliche Fakultät)” şeklinde isimlendirildiğini ve bunların dekanlarının ya hukukçu, ya siyasal bilimci ya da iktisatçı olduğunu, ama bunlara dışarıdan (örneğin ilahiyatçı, tıpçı, kimyacı, veteriner vs.) dekan asla atanmadığını söyledi ve duruma isim isim pek çok örnek verdi. Diğer bir meslektaşım da Almanya'da dekanlığın öğretim üyelelerinin istediği bir şey olmadığını; bu ülkedeki dekanlığın fakültede sırası gelen kıdemli öğretim üyeleri tarafından geçici olarak yapıldığını söyledi.

Başka ülkelerdeki durumu da incelemek gerekir; ama benim bu incelemeyi yapacak enerjim kalmadı. Genç meslektaşlarıma İngiltere, İtalya, İspanya, Rusya gibi belli başlı ülkelerdeki hukuk fakültelerinin web sayfalarına girip, bunların dekanlarını isim isim tespit etmeye ve oluşturdukları listeleri de yayınlamaya davet ediyorum.

Emir Kaya’dan bağımsız olarak şunu söylemek isterim ki, hukukçu olunmadan da hukuk fakültesi dekanı olunabileceğini iddia eden birileri var ise, bize dünyadan bunun örneklerini göstermeleri gerekir. Pek muhtemelen sadece ABD, Fransa, Almanya gibi batı ülkelerinde değil, İran, Ürdün, Mısır, Tunus gibi Arap ülkelerinde dahi bunun örneğini bulamayacaklardır. El Ezher Üniversitesi Şeriat Fakültesinin Dekanının bir kimyacı olduğu hayal edilebilir mi? Bu ülkelerde dahi zannımca akademide ehliyete ve liyakate Türkiye’den daha fazla değer verilmektedir.

Sonuç

Emir Kaya’nın makalesi tartışmamıza önemli katkılar getiren bir makaledir. Ne ben Emir Kaya gibi, ne de Emir Kaya benim gibi düşünmek zorundadır. Ancak tartışmada olguları doğru bir şekilde ortaya koymak gerekir. Emir Kaya’nın hukukçunun hukuk fakültesi mezunu olarak tanımlanmasının hukukî dayanağı olmadığı ve keza hukuk fakültelerine hukukçu dekan atanmasının hukuka uygun olduğu iddiası doğru değildir. Keza hukuk fakültelerine hukukçu olmayan dekan atanmasını eleştirmek, hukukçuluk fetişizmi de değildir. Bu sorun hukuk eğitiminin en primitif, en basit, tabir caiz ise derece olarak sıfırın altında bir sorunudur. Sıfır derecesine çıkmadıkça başka kalite sorunlarını tartışmanın bir anlamı yoktur.

Bitirirken özellikle belirtmek isterim ki, Emir Kaya’nın kullandığı “hukukçuluk fetişi” tabiri gerçeği yansıtmaktan uzaktır. Bu ülkede fetişi olmayan bir meslek var ise o da hukukçuluktur. Hukukçunun “forslu olması”nı [9] bir yana bırakınız; bu ülkede en ezik, alanına en çok girilen, en mağdur edilen meslek hukukçuluktur. Bugün hukuk fakültelerinde ders veren pek çok ilâhiyatçı var. Peki ilâhiyat fakültelerinde ders veren kaç hukukçu var? Türkiye’de şu an dört hukuk fakültesi ilâhiyatçı dekanlar tarafından idare ediliyor. Peki Türkiye’de kaç ilâhiyat fakültesi hukukçu dekanlar tarafından idare ediliyor? Devam edelim: Türkiye’de şu an üç hukuk fakültemizin dekanı tıpçıdır. Peki Türkiye’de kaç tıp fakültesinin dekanı hukukçudur?

Kim fetiş? Kim forslu? Kim mağdur?

18 Ekim 2019

DİPNOTLAR
(Geri dönmek için dipnot numarasının üzerine tıklayınız).
[1] Dalga metaforu Yakup Kadri’ye aittir. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Alp Dağlarından ve Miss Chalfrin'in Albümünden, İstanbul, Remzi Kitabevi, 1942, s.37.
[2] Emir Kaya, “Hukukçuluk Fetişi: Kemal Gözler Yanılıyor ve Yanıltıyor”, www.academia.edu/40639306/ (16.10.2019), s.1.
[3] Kaya, op. cit., s.2. Alıntıdaki vurgular bana aittir.
[4] Bu kanunlar şunlardır: 21.05.1986 tarih ve 3289 sayılı Gençlik ve Spor Hizmetleri Kanunu, 12.01.2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, 20.11.2014 tarih ve 6570 sayılı İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu, 21.07.1983 tarih ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, 25.02.1998 tarih ve 4342 sayılı Mera Kanunu, 07.05.1987 tarih ve 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, 06.12.2012 sayılı 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu, 03.06.2007 tarih ve 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu, 24.05.1983 tarih ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu, 21.02.2008 tarih ve 5738 sayılı Spor Müsabakalarına Dayalı Sabit İhtimalli ve Müşterek Bahis Oyunlarının … Kanun, 31.03.2011 tarih ve 6222 Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun, 27.12.2007 tarih ve 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu
[5] Emir Kaya, “simitçi, limoncu, muhasebeci, işletmeci gibi mesleklerle kafiyelidir fakat hukukçu mal mı satar, bilgi mi satar, hizmet mi satar, nedir, ne değildir belli değildir” diye yazmaktadır (op. cit., s.6).
[6] Kaya, op. cit., s.3.
[7] Bu konuda bkz.: Gözler, İdare Hukuku, Bursa, Ekin, 3. Baskı, 2019, c.I, s.890-898.
[8] Kaya, op. cit., s.7.
[9] Kaya, op. cit., s.4.



(c) Kemal Gözler, 2019.

UYARI: Makalemin tam metin olarak başka internet sitelerinde, gazete veya dergilerde yayınlanmasına rızam yoktur. Makalemden ancak miktar olarak yarısını aşmamak ve www.anayasa.gen.tr/kaya-ya-cevap.htm adresine link verilmek şartıyla alıntı yapılabilir.

Bu makaleye aşağıdaki şekilde atıf yapılması önerilir: Kemal Gözler, “Emir Kaya’ya Cevap: Hukuk Fakültelerine Hukukçu Dekan Atanmasını İstemek Hukukçuluk Fetişizmi Değildir”, www.anayasa.gen.tr/kaya-ya-cevap.htm (Yayın Tarihi: 18.10.2019).

BU MAKALE ŞU MAKALEYE BİR CEVAP YAZISIDIR:
Emir Kaya, ”Hukukçuluk Fetişi: Kemal Gözler Yanılıyor ve Yanıltıyor”, www.academia.edu/40639306/ (16.10.2019).

EK: EMİR KAYA'NIN ”HUKUKÇULUK FETİŞİ” BAŞLIKLI MAKALESİ HAKKINDA DİĞER BİR ELEŞTİRİ YAZISI:
Ertuğrul Uzun ve Kasım Akbaş, “Hukukçuluk Fetişinin Panzehiri Ahlaki İlke Totemizmi midir?”, www.ertugruluzun.com/...panzehiri (Yayın Tarihi: 20.10.2019).

BU MAKALE ŞU MAKALEMİN DEVAMIDIR:
Kemal Gözler, “Hukukçu Olmayan Hukuk Dekanları: Türkiye’de Bazı Hukuk Fakültelerine Hukukçu Olmayan Dekan Atanması Hakkında Eleştiriler”, www.anayasa.gen.tr/dekanlar.htm (Yayın Tarihi: 12.10.2019).

BU MAKALE İLGİNİZİ ÇEKTİYSE İZLEYEN MAKALELERİM DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR:
1. Kemal Gözler, “Anadolu Hukukta Neler Oluyor? Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesinde Bir Hukuk Felsefesi Hocasının Görevine Son Verilmesi ve Hukuk Felsefesi Dersini Vermekle Bir İlahiyat Fakültesi Hocasının Görevlendirilmesi Hakkında Bir Eleştiri", www.anayasa.gen.tr/anadolu-hukuk.htm (Yayın Tarihi: 7 Ekim 2019).
2. Kemal Gözler, “Yalova Üniversitesi SBE Kamu Hukuku Yüksek Lisans Programı Hakkında Eleştiriler”, www.anayasa.gen.tr/yalova-yl.pdf (Yayın Tarihi: 9 Ocak 2014).
3. Kemal Gözler, “Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kamil Dilek'e Açık mektup”, www.anayasa.gen.tr/rektore-acik-mektup.htm (Yayın Tarihi: 22 Temmuz 2013).
4. Kemal Gözler, Kemal Gözler, “Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kamil Dilek’in Akademik Kurulda Seçim Anketi Yapması Hakkında Eleştiriler”, www.anayasa.gen.tr/ankete-elestiriler.pdf (Yayın Tarihi: 12 Ocak 2014).


Copyright ve Sorumluluk
İktibas (Alıntı) Koşulları
Atıf (Kaynak Gösterme) Usulleri

Editör: Kemal Gözler
E-Mail:
twitter.com/k_gozler
Ana Sayfa: www.anayasa.gen.tr
Bu Sayfa: www.anayasa.gen.tr/kaya-ya-cevap.htm
İlk Yayın Tarihi: 18 Ekim 2019, Saat 11:30
Güncelleme/Düzeltme/Ekleme Tarihi: 19 Ekim 2019, Saat 14:50; Saat 18:00; 20 Ekim 2019, Saat 08:40; Saat 16:40