TÜRK ANAYASA HUKUKU SİTESİ
( www.anayasa.gen.tr )


Kemal Gözler, “Üniter Devlet ve Demokratik Açılım”, Türkiye Günlüğü, Sayı 99, Güz 2009, s. 81-89. (www.anayasa.gen.tr/acilim.htm, Konuluş Tarihi: 9 12.2009).

Bu makalenin orijinal sayfa numaraları aşağıdaki metin içinde [s.XX] şeklinde gösterilmiştir.

[s.81]

 
 
Ünİter Devlet ve Demokratİk açılım
 

 

 

Prof. Dr. Kemal Gözler*

I. GİRİŞ

“Demokratik açılım” denen süreçte “üniter devlet” kavramıyla ilgili çeşitli şeyler söyleniyor. Burada bunların bir listesi yapılmayacaktır. Ancak söylenen bu şeylerin özü, “demokratik açılım”ın üniter devlet ile çelişmediği noktasındadır. Hatta bu bağlamda, söz konusu açılımı destekler nitelikte pek çok şeyler söyleyen kişiler, aynı zamanda ülkenin, vatanın parçalanmaz bir bütün olduğunu, bayrağın tek olduğunu vurgulamayı da ihmal etmiyorlar. Bu şekilde bir nevi devletin ülke ve egemenlik unsurlarında tekliğin korunduğu hususunun altı çizilip, üniter devlet ilkesinden ödün verilmediği iddia ediliyor. Aslında bu tutum, DTP Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın 5 Aralık 2007 tarihinde TBMM Genel Kurulunda söylediği şu sözlerden çok farklı değil: “Evet, vatanın bütünlüğüne, bayrağın tekliğine, üniter yapıya saygılıyız ve sahip çıkıyoruz. Ama, tek millet olgusuna, asla, asla!”.

Acaba “demokratik açılım”, üniter devlet ilkesiyle bağdaşır mı?

Öncelikle şunu belirtelim: Üniter devlet, mevcut ve mümkün olan tek devlet şekli değildir. Devletler yapılarına göre “üniter devlet" ” ve “bileşik devlet” olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Bileşik devletler de kendi içinde “devlet birlikleri” ve “devlet toplulukları” olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Devlet birlikleri de “şahsî birlik” ve “hakikî birlik” olmak üzere iki çeşittir. Devlet toplulukları da “konfederasyon” ve “federasyon” olmak üzere ikiye ayrılır. Dolayısıyla bir devletin üniter devlet olması kesinlikle şart değildir. Üniter devlet şeklinin diğer devlet şekillerine üstün olduğu iddiasının doğruluğunu bilimsel olarak ispatlamak mümkün değildir. Nitekim ABD, Kanada, Meksika, Arjantin, Brezilya, Avustralya, Hindistan, Rusya, Almanya gibi dünyanın belli başlı ülkeleri birer üniter devlet değil, birer federal devlettir. Belki bugün dünya nüfusunun çoğunluğu üniter devletlerde yaşamamaktadır.

Dolayısıyla bir kişinin üniter devlet ilkesine [s.82] karşı çıkması, federalizmi veya diğer bir bileşik devlet tipini savunması tamamıyla mümkündür. Üniter devlet ilkesini savunmak ne kadar saygıya değer ise, bu ilkeye karşı çıkmak da o kadar saygıya değer bir düşüncedir. Türkiye’de de, başka bir ülkede de kimsenin üniter devlet ilkesi karşısında saygılı olmak gibi bir entelektüel ödevi yoktur. Ancak üniter devlet ilkesine saygılıyız deyip, arkasından bu ilke ile bağdaşmaz nitelikte şeyler söylemenin de bir anlamı yoktur.

Önce üniter devlet kavramını tanımlayalım.

II. TANIM

Üniter devlet, devletin, ülke, millet ve egemenlik unsurları ve keza yasama, yürütme ve yargı organları bakımından teklik özelliği gösteren devlet şeklidir[1]. O halde, üniter devleti, devletin unsurlarında ve organlarında teklik özelliğiyle tanımlayabiliriz.

1. Devletin Unsurlarında Teklik

Devlet, ülke, millet ve egemenlik unsurlarından oluştuğuna göre, üniter devlette, tek ülke, tek millet ve tek egemenlik vardır. Diğer bir ifadeyle üniter devlet, tek bir ülke üzerinde, tek bir milletin, tek bir egemenliğe tâbi olduğu devlet şeklidir. Bu nedenle, üniter devlette, devleti oluşturan unsurlar tek ve bölünmez bir bütündür. Şöyle ki:

a) Üniter devlette, devletin ülkesi tek ve bölünmez bir bütündür. Buna “ülkenin bölünmezliği” veya “ülkenin bütünlüğü ilkesi” denir[2]. Bu şu anlama gelir ki, ülkenin bir kısmına, ülkeden ayrılma hakkı tanınamaz. Şüphesiz ki, üniter devletin ülkesi de “il” ve “ilçe” gibi birtakım bölümlere ayrılabilir. Ancak bunlar, basit idarî bölümlerdir. Bu birimlerin, kendilerinden menkul yetkileri değil, sadece kanundan kaynaklanan basit idarî yetkileri vardır; yasama ve yargı yetkileri de yoktur. Ülkenin il ve ilçe gibi kısımlarının hepsi aynı egemenliğe tâbidir. Bunların hepsinde aynı anayasa ve aynı kanunlar, kısacası aynı hukuk düzeni uygulanır.

b) Diğer yandan üniter devlette, millet unsuru da tek ve bölünmez bir bütündür. Buna “milletin bölünmezliği"  ilkesi” denir[3]. Milleti teşkil eden insanlar arasında din, dil, etnik grup vb. bakımlardan ayrım yapılamaz. Dolayısıyla üniter devletlerde ırksal, dilsel, dinsel azınlıkların varlığı tanınamaz. Buna “azınlıkların tanınmaması ilkesi” denir[4]. Üniter devlette “toplum”lar veya “cemaatler” temelinde egemenlik yetkilerinin kullanılmasında farklılık yaratılamaz. Üniter devlet sadece yer bakımından federalizme değil, cemaatler veya etnik gruplar temelli federalizme, yani “korporatif federalizm”e de kapalıdır.

c) Nihayet üniter devlette egemenlik de tek ve bölünmez bir bütündür. Buna “egemenliğin bölünmezliği ilkesi” denir. Tek olan egemenliğin sahası bütün ülkedir. Bu egemenliğe tâbi olan da bütün millettir. Egemenliğin kaynağı bakımından da ayrım yapılamaz. Üniter devlette yasama, yürütme ve yargı yetkileri bu tek ve bölünemez olan egemenliğin sahibi adına kullanılır.

2. Devletin Organlarında ve Yetkilerinde Teklik

Üniter devlette, devletin ülke, millet ve egemenlik unsurlarında teklik olduğu gibi, devletin yasama, yürütme ve yargı organları [s.82] ve yetkileri bakımından da teklik söz konusudur.

a) Üniter devlette tek yasama organı ve tek bir yasama yetkisi vardır. Üniter devlette kanun yapma yetkisi, merkezde bulunan tek bir yasama organına aittir. Diğer bir ifadeyle, üniter devlette norm koyma yetkisi tek ve bölünmezdir[5] ve o da devletin yasama organına aittir. Üniter devlette yerel yönetimlerin kanun yapma yetkileri yoktur.

b) Üniter devlette yargı organı ve yetkisi de tektir. Şüphesiz yargı organı üniter devletlerde de mahiyeti gereği birçok mahkemeden oluşur. Ancak, ülkenin her yerinde aynı tür mahkemeler vardır ve bunların hepsi aynı yargı yetkisini kullanarak karar verirler. Üniter devlette çok sayıda olan ilk derece mahkemelerinin üst mahkemeleri aynıdır. Bir üniter devlette, birden fazla ilk derece ceza mahkemesi, ama bunların üstünde tek bir temyiz mahkemesi (yargıtay) vardır. Ülkenin bir kısmı için bir yüksek mahkeme, ülkenin diğer kısmı için bir başka yüksek mahkeme kurulamaz.

c) Üniter devlette yürütme organı ve yetkisinde de esas itibarıyla bir “bütünlük” vardır. Üniter devletin yürütme organının tepesinde, parlâmenter hükûmet sistemlerinde başbakan, bakanlar kurulu ve bakanlar, başkanlık sistemlerinde başkan bulunur. Yürütme yetkisinin sahibi bunlardır. Ancak, büyükçe bir ülkede, bütün yürütme ve idare yetkisinin başkan, başbakan ve bakan gibi birkaç kişi tarafından kullanılması haliyle mümkün değildir. O nedenle başkan, başbakan ve bakanlar, yürütme görevi için genişçe bir teşkilata ihtiyaç duyarlar. Bu teşkilata “idare” denir.

III. TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİNİN ÜNİTER NİTELİĞİ

Anayasamız “federal devlet” şeklini değil, “üniter devlet” şeklini benimsemiştir. Anayasamızın 3’üncü maddesine göre, “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür”. Ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlükten yukarıda açıklandığı gibi “üniter devlet” anlaşılır. Dolayısıyla Türkiye’de federal devlet şeklinin kurulması Anayasaya aykırı olur. Anayasamızın 3’üncü maddesine göre devlet, hem ülkesi, hem de milletiyle bölünmez bir bütündür[6].

1. Ülkenin Bölünmez Bütünlüğü

“Ülke” devletin üç unsurundan biridir. “Ülke, bir insan topluluğunun üzerinde yerleşmiş olduğu üç boyutlu maddî çevre” olarak tanımlanmaktadır[7]. Anayasamızın 3’üncü maddesinde, “Türkiye Devleti, ülkesi... ile bölünmez bir bütündür” denilerek ülkenin bölünmez bütünlüğü ilân edilmektedir. Bu hükümle kanımızca şu dört şey yasaklanmaktadır:

a) Bir kere, ülkenin bir parçası yabancı bir devlete verilemez. Yani devlet, ülkeyi oluşturan toprakları terk etme, devretme yetkisine sahip değildir. Açıkçası Türkiye Devleti, ülkesini oluşturan bir toprak parçasını başka bir devlete bırakamaz.

b) İkinci olarak, devletin ülkesini oluşturan toprakların da devletten ayrılma hakları yoktur.

c) Üçüncü olarak, ülke parçalanıp üzerinde birden fazla devlet kurulamaz. Bu ilke, ülkenin parçalanıp üzerinde hem bağımsız, hem de federe devletler kurulmasını yasaklar. [s.84] Şüphesiz üniter devlette de ülke birden fazla bölümlere ayrılmıştır. Ancak bunlar basit idarî bölümlerdir. Bunların basit idarî yetkileri vardır. Ayrı bir egemenlikleri yoktur.

d) Dördüncü olarak, bu ilke, ülkenin kendi içinde parçalanmamakla birlikte bütünüyle başka bir devletin ülkesi haline gelmesini de yasaklamaktadır. Anayasamız işgale de, iltihaka da kapalıdır. Türkiye Devleti işgal edilmeyi kabul edemeyeceği gibi, kendisi de bir başka devlete iltihak edemez. Bu yasak mutlaktır. İltihak ettiği devlette Türkiye’nin bir federe devlet olarak tanınması bir şeyi değiştirmez. Türkiye Devleti bir federal devletin federe devleti, yani bir eyaleti haline gelemez. Keza, Türkiye Devleti başka devletlerle birleşip eşit haklarla bir federal devlet de kuramaz. Avrupa Birliğinin gelişim seyri federal devlet olma yolundadır. Eğer Avrupa Birliği bir federal devlet niteliğine bürünürse, kanımızca, Türkiye Devletinin bu federal devlete katılmasına Anayasamızın değiştirilemeyecek maddeleri arasında yer alan 3’üncü maddesi engel teşkil eder.

2. Milletin Bölünmez Bütünlüğü

“Millet”, devletin üç unsurundan biridir. Millet, devletin ülkesi üzerinde yaşayan ve devletin egemenliğine tâbi olan, aralarında birtakım bağlarla bağlı olan insan topluluğudur. Anayasamızın 3’üncü maddesinde, “Türkiye Devleti... milletiyle bölünmez bir bütündür” denilerek milletin bölünmez bütünlüğü ilân edilmektedir. Buna göre, milleti teşkil eden insanlar, aralarında din, dil, etnik grup, vb. bakımlardan ayrım yapılmaksızın aynı egemenliğe tâbidir. Keza devlet yönetimine katılmak bakımından milleti oluşturan insanlar arasında bir ayrım yapılamaz. Türkiye’de etnik gruplar, dilsel topluluklar veya dinî cemaatler temelinde egemenlik yetkilerinin kullanılmasında farklılık yaratılamaz. Milletin bölünmezliği ilkesi nedeniyle Anayasamız sadece yer bakımından federalizme değil, aynı zamanda cemaatler veya toplumlar temelinde federalizme, yani “korporatif federalizm”e[8] de kapalıdır.

IV. GÖZLEMLER

Yukarıdaki teorik bilgilerden yola çıkarak şu gözlemlerde bulunulabilir.

1. Bir üniter devlette, ülke birden fazla parçaya bölünemez. Ülkenin, il ve ilçe gibi basit idarî taksimat dışında, kısımlara, bölümlere ayrılması, üniter devlet ilkesine aykırılık teşkil eder. Dolayısıyla Türkiye’de idarî taksimat dışında, başka bir bölümleme yapılamaz.

2. Üniter devlette devletin bir unsuru olan millet de birden fazla kısma bölünemez. Üniter devlette tek bir millet bulunur. Bu milletin içinde fiilen mevcut olabilecek etnik, dilsel, dinsel vs. farklılıklar temelinde bir hukukî düzenleme yapılamaz. Üniter devletin millet unsurunu teşkil eden insanlara mensup oldukları etnik grup nedeniyle farklı bir hukuk uygulanamaz. Uygulanırsa üniter devlet ilkesi çiğnenmiş olur. Millet unsuru bakımından bu meseleye aşağıda ayrı başlık altında ayrıca değineceğiz.

3. Üniter devlette egemenlik de tektir; bölünemez. Ülkenin ve milletin tamamı aynı egemenliğe tabidir. Gerek toprak unsuru bakımından, gerekse insan unsuru bakımından devletin tamamı aynı egemenliğe tabidir; devletin ülkesi ve milleti üzerinde aynı hukuk uygulanır. Ülkenin farklı kısımlarına farklı hukukun uygulanması veya milleti oluşturan etnik, dilsel veya dinsel gruplara farklı hukukun uygulanması üniter devlet ilkesiyle bağdaşmaz.

4. Üniter devlette tek yasama organı vardır. Ülkedeki tek yasama organının koyduğu kurallar, ülkenin ve milletin her kesimi için [s.82] geçerlidir. Bölgeler temelinde yasama organları kurulması veya mevcut tek yasama organında bölgeler temelinde bir temsil esasının benimsenmesi üniter devlet ilkesiyle bağdaşmaz.

5. Üniter devlet ilkesi yürütme organının bütünlüğünü de gerektirir. Bu şu anlama gelir ki, ülkenin tamamı aynı yürütme organı (aynı Cumhurbaşkanı, aynı Bakanlar Kurulu) tarafından yönetilir. İl ve ilçelerde ayrı idarecilerin olması bu ilkeye aykırılık teşkil etmez; çünkü onlar aynı olan yürütme organının birer görevlisi konumundadır.

6. Üniter devlet ilkesi yargı organının da bütünlüğünü gerektirir. Şüphesiz yargı organı kaçınılmaz olarak birden fazla mahkemeden oluşur. Ancak bu mahkemeler hep aynı yargı organının parçasıdırlar. Nitekim bunların kararlarının temyiz yoluyla denetimi aynı ve tek olan yüksek mahkemede (örneğin Yargıtayda) yapılır.

V. DEVLETİN MİLLET UNSURU AÇISINDAN DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİ HAKKINDA DEĞERLENDİRMELER

Devletin millet unsurunu, biz, bu Derginin 64’üncü sayısında incelemiştik[9]. Bu nedenle bu kavram üzerinde tekrar açıklamada bulunmuyoruz. Burada sadece yukarıda açıkladığımız bağlamda devletin millet unsuruyla ilgili bir takım gözlemlerde bulunmak istiyoruz.

Millet, devletin üç unsurundan birisidir. Millet çok genel olarak, bir takım bağlarla birbirine bağlanmış insan topluluğu olarak tanımlanmaktadır. Bu bağların niteliğine göre objektif millet anlayışı ve sübjektif millet anlayışı olmak üzere iki değişik millet anlayışı vardır. Objektif millet anlayışını savunanlara göre, insanların bir araya gelip millet oluşturabilmeleri ve dolayısıyla devlet kurabilmeleri için aynı ırktan, aynı dinden olmaları ve aynı dili konuşmaları gerekir. Sübjektif millet anlayışını savunanlara göre ise, bu objektif unsurlar olmasa bile, bu insanların arasında ülkü birliği varsa, bu insanlar, aralarındaki ırksal, dinsel, dilsel farklılıklara rağmen kendilerini aynı milletten hissediyorlarsa, bunlar da bir millet teşkil edebilirler. Yukarıda bahsettiğimiz makalemizde savunulduğu gibi Türk milleti, ancak sübjektif millet anlayışıyla açıklanabilmektedir. Anayasamızda kabul edilen “Atatürk milliyetçiliği” denen anlayış da esas itibarıyla sübjektif millet anlayışına dayanan bir anlayıştır[10].

Millet devletin kurucu unsurlarından biridir. Millet olmadan devlet olmaz. Mevcut bir devlet, millet unsurunu yitirirse, bu devletin kendisi de ortadan kalkar.

Millet devletin kurucu unsurlarından biridir. Bir devlette sadece bir millet bulunur. Bir devlette ülke ve egemenlik unsurları nasıl tek ise, millet unsuru da öyle tektir. Bir devlette iki egemenlik olamayacağı gibi, bir devlette iki millet de olamaz. Devlet tekken, iki ayrı milletten bahsetmek mantıki bir çelişkidir. Mevcut bir devletin millet unsurunda şu ya da bu şekilde bir bölünme olursa, bu devletin kendisi de yok olur veya bölünür.

O halde devletin millet unsuru konusunda çok dikkatli olmak gerekir. Millet unsurunda bir bölünme bizatihi devletin varlığıyla alakalıdır. Millet unsuru devletin en nazik unsurudur. Bu unsura özenle yaklaşmak gerekir. Özellikle de Türkiye’de. Çünkü Türk milleti, yukarıda kısaca değindiğimiz gibi esas itibarıyla birbirine, elle tutulmayan, gözle görülmeyen sübjektif bağlarla bağlanmış insanlardan oluşur. Türk milletini bir arada tutan şey, bu insanların arasındaki duygu birliğidir. Bu duygu birliği yitirildiği an, [s.86] Türk milleti bundan çok ağır zarar görür. Bir ihtimal, Türk milletini oluşturan insanlardan bir kısmı artık kendilerini Türk milletinin bir parçası olarak hissetmemeye başlarlarsa bundan devletimiz çok ağır yara alır.

Bu açıdan bakıldığında Türkiye’de son günlerde gündemde olan “demokratik açılım” sürecinde endişeyle karşılanabilecek hususlar vardır. Öncelikle belirtelim ki, söz konusu süreç henüz devam etmektedir. Bu sürecin yorumlanması şu aşamada çok kolay değildir. Bu sürecin aktörleri de zaman zaman çelişik açıklamalarda bulunmaktadırlar. Dolayısıyla bu konuda ihtiyatı elden bırakmamakla birlikte bu süreçle ilgili olarak şu noktaların gerek üniter devlet ilkesi, gerekse bizatihi devletin varlığı bakımından endişe verici olduğu söylenebilir.

Söz konusu süreçte en belirgin nokta, bu makalenin “Giriş” kısmında da belirtildiği gibi, bu sürecin devletin ülke ve egemenlik unsurlarıyla değil de, millet unsuruyla ilgili olduğudur. Anlaşıldığı kadarıyla, söz konusu açılım, devletin ülke ve egemenlik unsurlarında değil, millet unsurunda yapılacaktır. Bu husus aslında, bu makalenin başında da zikredildiği gibi Sırrı Sakık’ın 5 Aralık 2007 tarihinde TBMM Genel Kurulu’nda söylediği şu söz ile mükemmel bir şekilde özetlenmiştir: “Evet, vatanın bütünlüğüne, bayrağın tekliğine, üniter yapıya saygılıyız ve sahip çıkıyoruz. Ama, tek millet olgusuna, asla asla!”.

Yukarıda defalarca söylediğimiz gibi, üniter devlet ilkesi, millet unsurunda teklik gerektirir. Birden fazla milletin bulunduğu yerde üniter devlet olamaz. Hatta daha ileri giderek şunu söyleyelim. Birden fazla milletin bulunduğu yerde devlet de olamaz. Diğer bir ifadeyle, milletin tekliği, sadece üniter devletin değil, bizatihi devletin bir varlık koşuludur. “Türkiye’de tek millet yoktur, birden fazla millet vardır” demek, “Türkiye Devleti, birden fazla devlete bölünmelidir” demenin değişik bir yoludur.

Daha da ileriye gidelim: Milletin bütünlüğünü kabul etmemek, aslında ülkenin (vatanın) bütünlüğünü kabul etmemekten çok daha tehlikelidir. Ülkenin bütünlüğü prensibinden uzaklaşılırsa, üniter devletten federal devlete doğru gidilir. Yani devlet şeklinde bir değişiklik olur. Milletin bütünlüğünden uzaklaşılırsa, bundan sadece üniter devlet şekli değil, devletin kendisi yara alır. Devletin, millet ve egemenlik unsurlarında tekliği koruyarak, toprak unsurunu kendi içinde kısımlara ayırırsanız, federal devlet kurmuş olursunuz; devletin kendisi devam eder; sadece yapısında bir değişiklik olmuş olur. Ama milleti bölerseniz, bizatihi devleti yok etmiş olursunuz. Millet devletin asli kurucu unsurdur. Bu unsurda teklik olmadan bir devletten bahsedilemez.

Federalizmde özerklik verilen şey, ülkenin coğrafi birimleri, bölgeleridir. Milletin bir kısmı değildir. Federalizm, millet düzeyinde değil, ülke düzeyinde, yani coğrafi temelde bir yetki paylaşımıdır. Federal devletlerde, devlet, millet unsuru bakımından değil, ülke unsuru itibarıyla birden fazla kısma bölünür. Bir federal devletin kısımları, yani federe devletler veya eyaletler, etnik değil, coğrafi birimlerdir. Federal devletlerde birden fazla, federe devlet (eyalet) vardır; ancak tek bir millet vardır. Örneğin ABD’de birden fazla eyalet olmasına rağmen, tek bir Amerikan milleti vardır. Devlet yetkilerinin paylaşımında toprak bakımından ayrım yapılmıştır; ırk, dil, din, etnik grup vs. bakımından bir ayrım yapılmamıştır.

Demokratik açılım sürecinin devletin millet unsuruyla alakalı olduğu anlaşılıyor. Eğer bu açılım devletin millet unsuruyla değil de, ülke unsuruyla ilgili olsaydı; yani devletin millet unsurunda değil de, ülke unsurunda bir takım ayrışmalar düşünülüyor olsaydı, bu devletin varlığı açısından daha tehlikesiz olurdu. Zira bu durumda belki Türkiye federalizme doğru kayardı; ama devlet baki kalırdı. Oysa millet unsurundaki bir ayrışma, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin [s.87] sadece üniter şekline karşı değil, bizatihi Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlığına karşı bir tehdittir.

Devletin millet unsuru kaybolmadıkça, ülke parçalansa veya geçici olarak ortadan kalksa da devletin kendisi uzun vadede yok olmaz. Türk tarihi bu hususu ispatlar niteliktedir. Birinci Dünya Savaşından sonra Osmanlı Devleti ülkesi parçalanmış, işgale uğramış, ama Türk milleti varlığını ve bütünlüğünü sürdürdüğü için kısa bir süre sonra işgal sona erdirilerek Türk Devleti tekrar ve yeniden kurulmuştur.  Eğer bahsettiğimiz dönemde, devletin ülke unsurunun parçalanması yerine millet unsuru parçalansa idi, devleti tekrar kurmanın imkân ve ihtimali olmazdı.  Bu husus da devletin unsurları arasında millet unsurunun ne kadar önemli bir unsur olduğunu göstermektedir.

Aynı hususta son bir örnek daha verelim.  Osmanlı İmparatorluğunun parçalanması sonucu Balkanlarda kalan Türkler, yüz yıldan fazla bir süre başka bir ülkede yaşadıktan sonra Türkiye’ye göç edip, hayatlarına kaldıkları yerden, büyük bir sorun çıkmadan devam edebilmektedirler. Çünkü bu insanlar birkaç kuşak boyunca başka bir ülkede yaşamış olsalar da kendilerini Türk milletinin bir parçası olarak hissetmişlerdir. Osmanlının küçülmesiyle başka devletlerin sınırları içinde kalmış Türkler ile Türk Devleti ile arasındaki ayrılık, millet bakımından değil, sadece ülke bakımından ortaya çıkmıştır. Millet bakımından bir bölünme olmadığı için de bunlar daha sonra Osmanlı Devletinin yerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devletine yıllar sonra rahatça katılabilmektedirler. Görüldüğü gibi millet bütünlüğünü sürdürdükçe, ülke bölünse bile devletin kendisi varlığını sürdürebilmektedir. Ancak bunun tersi doğru değildir. Ülke korunmakla birlikte millet unsuru bakımından bir bölünme olursa, bundan devletin varlığının etkilenmeyeceği söylenemez. Ülke sınırları dışındaki kardeşleriyle aynı milletten olma duygusunu başarıyla sürdüren Türk milletinin ülke sınırları içindeki bir grup kardeşiyle aynı şeyi yapmakta güçlük çekmesi hayret vericidir.

Türk milletinin son yirmi yıldır karşılaştığı asıl mesele, demokratik açılım yapamamış olması değil, ülke sınırları içindeki bir grup kardeşiyle aynı milletten olma duygusunu sürdürmekte güçlük çekmesidir. Korkumuz odur ki, kendisine “demokratik açılım” denen süreç, “aynı milletten olma duygusu”nu güçlendiren değil, zayıflatan bir süreç olabilir. Millet unsuru, Türk devletinin en nazik unsurudur. Demokratik açılım sürecinin içinde yer alan aktörlerin bu nezaketin gerektirdiği ihtimamı gösterdikleri hususu pek şüphelidir.

***

Şüphesiz yukarıdaki yorumlarımızda biz yanılıyor olabiliriz. Nitekim söz konusu sürecin ismi “demokratik açılım” sürecidir. Bu isimlendirmede belli bir etnik grubun adı geçmemektedir. Etnik açılım değil, iddia edildiği gibi, ortada gerçekten bir demokratik açılım söz konusuysa buna karşı diyebileceğimiz bir şey olamaz. Bu noktada şu hususun altı önemle çizilmelidir: Liberal klasik demokrasi anlayışı, etnik gruplar, dinsel cemaatler üzerine değil, “birey” üzerine kurulu bir anlayıştır. Bir demokraside, etnik gruplar değil, bireyler temsil edilir. Haklar kişilere, bir etnik grubun üyesi olmalarından dolayı değil, “insan” olmalarından veya “vatandaş” olmalarından dolayı verilir. Siyasi hakların süjeleri etnik gruplar değil, vatandaşlardır. Bir kişi, Türkiye’de, falanca etnik grubun üyesi olduğu için değil, “Türk vatandaşı” olduğu için bir takım siyasal haklara sahiptir. Yine aynı kişi Türkiye’de, bir etnik grubun mensubu olduğu için değil, “insan” olduğu için ferdi haklara sahiptir. Bu çerçevede Türkiye’de yaşayan insanlara, “insan” olmaları sıfatıyla bir takım ferdi haklar tanınacaksa ve keza Türk vatandaşlarına, [s.89] “vatandaş” olmaları sıfatıyla bir takım yeni siyasal haklar verilecekse, buna karşı diyeceğimiz bir şey olamaz. Ancak, şimdiye kadar yapılan veya yapılması düşünülen bazı “açılımlar”da, “insan” veya “vatandaş” olma sıfatının değil, belirli bir etnik gruba mensup olma sıfatının ön plana çıktığı yolunda ciddi endişeler vardır. İnsanlarımıza, “insan” veya “vatandaş” olma sıfatıyla yeni haklar tanınmasına kimsenin diyeceği bir şey olamaz; ama insanlara insan veya vatandaş olma sıfatıyla değil de, belirli bir etnik gruba mensup olmaları sıfatıyla haklar tanınıyorsa, bunun demokrasiyle bir alakası yoktur.

VII. SONUÇ

Üniter devlet ilkesi ve keza bizatihi devletin varlığı açısından, “demokratik açılım” denen süreçte endişe edilecek noktalar vardır. Bu süreci destekleyen kişilerin, söz konusu sürecin üniter devlet ilkesine ve ülkenin (vatanın) bölünmezliği ilkesine aykırılık teşkil etmediği yolundaki beyanları, bizzat üniter devlet ilkesiyle çelişki halindedir; devletin millet unsurundaki ayrışma, devletin üniter yapısı için de, devletin varlığı için de tehlike teşkil eder.

Şüphesiz kimsenin üniter devlet ilkesine saygılı olmak gibi bir entelektüel yükümlülüğü yoktur. Ancak önce “biz üniter devlet ilkesine saygılıyız” demek ve hemen arkasından milletin bölünmez bütünlüğü ilkesine karşı çıkmak mantıki bir çelişki veya üniter devlet ilkesinin olduğunu bilmemekten başka bir şey değildir.

Bu vesileyle şu hususa da değinmek isteriz: Devlet kavramını, devletin unsurlarını ve devlet şekillerini inceleyen Almanların Allgemeine Staatslehre, Fransızların Théorie générale de l’Etat dedikleri ve Türkçeye “devletin genel teorisi” diye çevirebileceğimiz bir hukuk disiplini vardır. Söz konusu hukuk disiplinine bizde eskiden “umumî amme hukuku” ismi veriliyordu. Sonra bu disiplinin ismi “genel kamu hukuku” oldu. Hukuk fakültelerimizde hâlâ birer “genel kamu hukuku” isimli anabilim dalı ve aynı isimle birer ders bulunmaktadır.

Söz konusu derste, 1970’lere kadar devlet kavramı, devletin unsurları ve devlet şekilleri konuları işleniyordu. Bu dersi İstanbul Üniversitesinde Recai Galip Okandan, Ankara Üniversitesinde ise Yavuz Abadan ve Muvaffak Akbay okutuyordu. Bu hocalar, kendi dönemlerinde, bu derslerde olması gerektiği gibi devletin genel teorisini, yani devletin unsurlarını ve devlet şekillerini işlemişlerdir. Bu hocaların kitapları da birer devletin genel teorisi kitabı niteliğindedir[11]. Ne var ki, 1970’lerden itibaren genel kamu hukuk derslerinde, dersin adı değişmemesine rağmen, devletin genel teorisi yerine, politika bilimi, insan hakları, siyasî düşünceler tarihi okutulmaya başlandı. Hatta son yıllarda bu derste bazı hocalar, politika bilimi, insan hakları veya siyasî düşünceler tarihi de değil, ne olduğu anlaşılmaz, kendi fantezilerinden oluşan bir takım teoriler okutmaya başladılar. Günümüzde neredeyse genel kamu hukuku derslerinde, olması gerektiği gibi, devletin genel teorisini işleyen hoca, bu konuları işleyen ders kitabı kalmadı[12]. Neticede Türkiye’de son otuz yıldır yetişen hukukçuların [s.89] neredeyse tamamı, devlet kavramından, devletin unsurlarından habersiz olarak yetiştiler. Devletin genel teorisinden habersiz bu hukukçulardan oluşmuş bir ortamda, devletin millet unsuru üzerindeki etkisi şüpheli bir takım hukukî düzenlemelerin devletin üniter şekline de, devletin varlığına da zarar vereceği hususunun farkına varılmıyor olması aslında şaşırtıcı bir şey değildir.

 

 

KAYNAKÇA

ABADAN (Yavuz), Amme Hukuku ve Devlet Nazariyeleri, Ankara, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, 1952.

AKBAY (Muvaffak), Umumî Amme Hukuku Dersleri, Ankara, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, Dördüncü Baskı, 1961, Cilt I.

AKİPEK (İlhan), Devletler Hukuku (İkinci Kitap: Devlet), Ankara, Başnur Matbaası, 3. Baskı, 1965(?).

ARDANT (Philippe), Institutions politiques et droit constitutionnel, Paris, LGDJ, Onyedinci Baskı, 2005.

DOEHRİNG (Karl), Genel Devlet Kuramı (Genel Kamu Hukuku), Çeviren: Ahmet Mumcu, İstanbul İnkılap Kitabevi, 2002.

FAVOREU (Louis) et al., Droit constitutionnel, Paris, Dalloz, Sekizinci Baskı, 2005.

GÖZLER (Kemal), “Devletin Bir Unsuru Olarak 'Millet' Kavramı”, Türkiye Günlüğü, Sayı 64, Kış 2001, s.108-123 (http://www.anayasa.gen.tr/millet.htm).

GÖZLER (Kemal), Devletin Genel Teorisi, Bursa, Ekin Kitabevi, 2007.

GÖZLER (Kemal), Türk Anayasa Hukuku Dersleri, Bursa, Ekin Kitabevi, Yedinci Baskı, 2009.

LİJPHART (Arend), Çağdaş Demokrasiler (Çev.: E. Özbudun ve E. Onulduran), Ankara, Yetkin Yayınları, Tarihsiz (1997 ?).

MATHİEU (Bertrand) ve VERPEAUX (Michel), Droit constitutionnel, Paris, PUF, Coll. Droit fondamental, 2004.

OKANDAN (Recai Galip), Umumî Amme Hukuku, İstanbul, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, 1968.

 

 


 

* Uludağ Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi (kgozler@hotmail.com).

[1].   Bu tanım ve aşağıda “1. Devletin Unsurlarında Teklik” ve “”. Devletin Organlarında Teklik” başlıkları altındaki açıklamalar benim şu çalışmamdan alınmadır: Kemal Gözler, Devletin Genel Teorisi, Bursa, Ekin Kitabevi, 2007, s.130-137.

[2].   Bertrand Mathieu ve Michel Verpeaux, Droit constitutionnel, Paris, PUF, Coll. Droit fondamental, 2004, s.682.

[3].   Louis Favoreu et al., Droit constitutionnel, Paris, Dalloz, Sekizinci Baskı, 2005, s.452.

[4].   Philippe Ardant, Institutions politiques et droit constitutionnel, Paris, LGDJ, Onyedinci Baskı, 2005, s.427.

[5].   Favoreu et al., op. cit., s.440; Mathieu ve Verpeaux, op. cit., s.680.

[6].   BU konuda bkz. Kemal Gözler, Türk Anayasa Hukuku Dersleri, Bursa, Ekin Kitabevi, Yedinci Baskı, 2009, s.60-63.

[7].   İlhan Akipek, Devletler Hukuku (İkinci Kitap: Devlet), Ankara, Başnur Matbaası, 3. Baskı, 1965(?), s.13.

[8].   Bu kavram hakkında bkz. Arend Lijphart, Çağdaş Demokrasiler (Çev.: E. Özbudun ve E. Onulduran), Ankara, Yetkin Yayınları, Tarihsiz (1997 ?) s.122-124.

[9].   Kemal Gözler, "Devletin Bir Unsuru Olarak 'Millet' Kavramı", Türkiye Günlüğü, Sayı 64, Kış 2001, s.108-123 (http://www.anayasa.gen.tr/millet.htm).

[10].   Bu konuda bir üst notta zikrettiğimiz makaleye bakılabilir.

[11].   Recai Galip Okandan, Umumî Amme Hukuku, İstanbul, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, 1968; Muvaffak Akbay, Umumî Amme Hukuku Dersleri, Ankara, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, Dördüncü Baskı, 1961, Cilt I; Yavuz Abadan, Amme Hukuku ve Devlet Nazariyeleri, Ankara, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, 1952.

[12].   Türkiye’de 1973’ten bu yana devletin genel teorisi üzerine yazılmış, genel kamu hukuku derslerinde ders kitabı olarak okutulabilecek, biri telif, biri çeviri olmak üzere, sadece iki kitap yayınlanabilmiştir: Karl Doehring, Genel Devlet Kuramı (Genel Kamu Hukuku), Çeviren: Ahmet Mumcu, İstanbul İnkılap Kitabevi, 2002; Kemal Gözler, Devletin Genel Teorisi, Bursa, Ekin Kitabevi, 2007.

 

 

 

 


 

Copyright

(c) Kemal Gözler+Türkiye Günlüğü (Cedit Yayınları), 2009. Bu sayfaya izin almadan link verilebilir. Ancak, bu web sayfası, önceden izin almaksızın ne suretle olursa olsun, kopyalanamaz, çoğaltılamaz, tekrar yayınlanamaz, dağıtılamaz, başka internet sitelerine metin olarak konulamaz.

Bu makaleden şartlarına uygun olarak alıntı yapılırken şu şekilde atıf yapılması önerilir:

Kemal Gözler, “Üniter Devlet ve Demokratik Açılım”, Türkiye Günlüğü, Sayı 99, Güz 2009, s. 81-89. (www.anayasa.gen.tr/acilim.htm, Konuluş Tarihi: 9 12.2009).

 

 


 

Editör: Kemal Gözler

Ana sayfa: www.anayasa.gen.tr

Bu sayfa:  www.anayasa.gen.tr/acilim.htm

Konuluş Tarihi: 9.12.2009

 

 

Site Meter