Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi Üçüncü Sınıf Güz Dönemi

LAW 315: ÇEVRE HUKUKU

DERSİ WEB SAYFASI

Doç. Dr. Kemal Gözler

(Eğitim dili Türkçedir)

Ana Sayfa: http://www.anayasa.gen.tr/law315-index.htm 

 

ÖRNEK OLAY SUNUMLARI

 

Bu sayfanın bağlı olduğu üst sayfa: http://www.anayasa.gen.tr/law315-sunumlar.htm


 

Örnek Olay No 10

BERGAMA SİYANÜRLE ALTIN ARAMA OLAYI

Çevre Hukuku Dersi İçin Örnek Olay Sunumu (14 Aralık 2006)

Yıldız Akel

(Bu sunum ile ilgili (c) Yıldız Akel, 2006).

Bergama İlçesi Ovacık, Çamköy mevkii altın madeninin siyanürle işletilmesi sonucu Eurogold AŞ’ye açılan davaların kısa kronolojisi:

1989- Enerji Bakanlığı Maden Dairesinden “arama ruhsatı” alınır.

1991- Maden Dairesi Başkanlığından “ön işletme ruhsatı” alınır.

           Orman Bakanlığından “işletme izni” alınır.

1991- Çevre Bakanlığına ÇED raporu için başvurulur.

             Maden işletilmeye başlanır.

1994- Çevre Bakanlığından taahhütnameye bağlı faliyet için ÇED olumludur görüşünü bildiren rapor alınır.

08.11.1994- 652 yuttaş 3 ayrı dava ile İzmir 1 İdare Mahkemesine ÇED raporunun iptali için başvururlar.

20.12.1994- İzmir valiliği oluru ile izleme denetleme komisyonu kurulur ve çalışmalara başlar.

1996- Sağlık Bakanlığından tesis izni alınır.

           İzmir Valiliği Bayındırlık Müdürlüğünden  yapı ruhsatı alınır.

02.07.1996- İzmir 1. İdare Mahkemesi davayı esastan reddeder.

13.05.1997- Danıştay 6. Dairesi İzmir 1.İM kararını BOZAR!

25.06.1997- Çevre Bakanlığı kararın düzeltilmesi talebinde bulunur ancak sonra yargılama sürecinin hızlanması için talebini geri alır.

26.06.1997- İzmir Barosu İzmir Valiliğinden Danıştay kararının uygulanmasını talep eder.

27.06.1997- İzmir Valiliği İzmir Barosuna kesinleşen bir yargı kararı olmadığını ve Enerji Bakanlığının görüşüne göre madenin işlemeye devam edeceğini bildirir.

29.07.1997- Davacı köylüler Çevre Bakanlığına bir ihtarname göndererek Danıştay kararının uygulanmasını talep ederler.

18.08.1997- Çevre Bakanlığı yargı kararının o aşamada uygulanmayacağını bildirir.

15.10.1997- İzmir 1.İM Danıltay kararına uygun olarak ÇED olumludur raporunu iptal eder.

17.10.1997- Mahkeme kararı Çevre Bakanlığına ve İzmir Valiliğine ulaştırılır.

22.10.1997- Mahkeme kararı Çevre Bakanlığına tebliğ edilir.

21.11.1997- Çevre Bakanlığı İzmir Valilipine izleme denetleme komisyonunun durdurulması gerektiğini bildirir.

18.12.1997- Asliye Mahkemesince yapılan keşifle madenin hala işletildipi tespit edilir.

01.04.1998- Danıştay 6. Dairesi İzmir 1. İmnin 15.10.1997 tarihli kararını ONAR!

1998- Eurogold Çevre Bakanlığına başvuruda bulunur. İlave önlemler alındığını bildiren rapor ile madenin yeniden çalıştırılmasını ister.

1999- Eurogold için Başbakanlık aracılığıyla Tübitak tarafından bir rapor hazırlattırılır. Risklerin giderildiğini bildiren raporla madenin yeniden çalıştırılmasını ister.

05.04.2000- Başbakanlık, Sağlık, Çevre, Enerji, Orman, İçişleri, Bayındırlık Bakanlıklarına gönderdiği yazısında işlemin tekemmül ettirilmesini bildirir.

Bu arada Eurogold ismini değiştirerek Normandy Madencilik AŞ olur.

22.12.2000- Sağlık Bakanlığı tesise 1 yıllık deneme izni verir.

01.06.2001- İzmir 1 İM Başbakanlığın “işlem tekemmül ettirilsin” talimatını iptal eder!

27.06.2001- İzmir Barosu İzmir 1.İM kararının uygulanması için Başbakanlığa ve ilgili Bakanlıklara başvuruda bulunur.

26.07.2001- Danıştay Nöbetçi dairesi maden işletmesi hakkında yürütmenin durdurulması kararı alır! Ancak esas hakkında karar vermez.

10.01.2002- İzmir 3. İM Sağlık Bakanlığının verdiği izin karşısında yürütmenin durdurulmasına karar verir.

26.03.2002- Sağlık Bakanlığı yargı kararını uygulamak amacıyla deneme iznini kaldırır ve faliyeti durdurma kararı alır.

01.04.2002- Sağlık Bakanı Osman Durmuş bir açıklama yaparak Bakanlar Kurulunun “mahkeme kararına karşın” Eurogold Madencilik AŞ’nin Ovacık latın Madenini işletmesinin sürdürülmesine ilişkin bir prensip kararı aldığını açıklar. 03.04.2002de gazetelere bu haber manşet olur.

29.03.2002- İzmir Barosu Başkanlığı Bakanlar Kurulu Prensip Kararının iptali için Danıştayda dava açar.

09.04.2002- İzmir Barosu Bakanlar Kuırulu prensip kararının yürütülmesinin durdurulması için  Danıştay 8. Dairede dava açar.

30.07.2002- Danıştay 8. Daire dava konusu işlemin dava dilekçeine eklenmemesi yüzünden dava konusunun açık olmadığı gerekçesiyle davayı reddeder.

07.03.2003- İzmir Barosu Danıştay 8. Dairesinin bu kararını temyiz etmiştir. Danıştay İdari DDGK: Danıştay 8. Dairenin kararını BOZAR!

23.06.2004- Danıştay 6. ve 8. Daireleri müşterek kurulu İzmir Barosu Başkanlığı’nın Bakanlar Kurulunun prensip kararının iptali için açtığı davada ehliyetinin bulunmadığı dolayısıyla davayı reddeder.

27.08.2004- Çevre ve Orman Bakanlığı tesise yeni bir ÇED olumludur raporu verir

İzmir Barosu Başkanığı kararı temyiz eder.

07.10.2004- Danıştay İDDGK: Danıştay 6. ve 8. Daireleri müşterek kurulunun kararını BOZAR!

İzmir Barosu Başkanlığı Bakanlar Kurulunun prensip kararına karşı tekrar dava açar.

Aralıklarla kapatılıp açılan altın madeni en son 21.05.2005’te tekrar açıldı.

22.03.2006- Danıştay 8. Daire İzmir Barosu’nun Başbakanlığa prensip kararının iptali için açtığı davada prensip kararını iptal eder!

 

T.C.

DANIŞTAY

6. DAİRE

E. 1996/5477

K. 1997/2312

T. 13.5.1997

• SİYANÜRLE ALTIN MADENİ İŞLETİLMESİ ( İşletmeciye ve Yapılacak Olan Denetime Duyulan Güvene Bağlı Olarak Risk Olasılığının Azalacağından Söz Edilemeyeceği )

• ALTIN MADENİ İŞLETİLMESİ ( Siyanürle - İşletmeciye ve Yapılacak Olan Denetime Duyulan Güvene Bağlı Olarak Risk Olasılığının Azalacağından Söz Edilemeyeceği )

• KAMU YARARI ( Siyanürle Altın Madeni İşletilmesi - İşletmeciye ve Yapılacak Olan Denetime Duyulan Güvene Bağlı Olarak Risk Olasılığının Azalacağından Söz Edilemeyeceği )

• İNSAN YAŞAMI LEHİNE DEĞERLENDİRİLME ZORUNLULUĞU ( Siyanürle Altın Madeni İşletilmesi - İşletmeciye ve Yapılacak Olan Denetime Duyulan Güvene Bağlı Olarak Risk Olasılığının Azalacağından Söz Edilemeyeceği )

• ÇEVRE KİRLİLİĞİ ( Siyanürle Altın Madeni İşletilmesi - İşletmeciye ve Yapılacak Olan Denetime Duyulan Güvene Bağlı Olarak Risk Olasılığının Azalacağından Söz Edilemeyeceği )

2709/m.17,56

2872/m.1

ÖZET : Dava konusu altın madeni işletme yönteminin yarattığı sakıncaların doğrudan ve dolaylı olarak insan yaşamı ile ilgili olması karşısında, belirtilen Anayasa ve yasa hükümleri de dikkate alınarak dava konusu idari işlemin yargısal denetiminde öncelikle kamu yararı ve bu kavramdaki önceliklerin irdelenmesi gerekmektedir.

İşletmecinin iyi niyeti, önlemlerin titizce denetlenmesi gibi kavramlara bağlı kalınarak faaliyet sonucunda elde edilecek ekonomik değerin, doğada ve doğrudan veya dolaylı olarak insan yaşamı üzerindeki risk faktörünün gerçekleşmesi halinde meydana getireceği tahribatın karşılaştırılması halinde kamu yararının öncelikle insan yaşamı lehine değerlendirilmesi doğaldır. Siyanür liçi yöntemi ile altın madeni işletilmesinde işletmeciyle ve yapılacak olan denetime duyulan güvene bağlı olarak risk olasılığının azalacağından söz etmek mümkün değildir.

İstemin Özeti: İzmir 1. İdare Mahkemesinin 2.7.1996 günlü, E. 1994/643 K: 1996/538 sayılı kararının usul ve yasaya aykırı olduğu öne sürülerek bozulması istenilmektedir.

Davalı İdare Ve Müdahil Savunmalarının Özeti:

Temyiz edilen kararda bozma nedenlerinden hiç biri bulunmadığından usul ve kanuna uygun olan kararın onanması gerektiği savunulmaktadır.

Tetkik Hakimi Selçuk Topal'ın Düşüncesi: Belirli dengelerle varlığını sürdüren çevrede, sistemi oluşturan denge unsurlarının yitirilmesi halinde bozulmalar meydana gelecek ve bu bozulmalar üzerinde yabancı zehirlere yol açacak, çevre kirliliğini oluşturacaktır. İnsan yaşamının sağlıklı, dengeli ve bozulmamış bir çevrede sürdürülmesi esastır. Çevrenin korunması insan yaşamı için vazgeçilmezdir. İnsanın doğal yaşamı için vazgeçilmezdir. İnsanın doğal yaşam temellerinin korunması ve geliştirilmesi için çevrenin önemi öncelik kazanmaktadır.

Çevresel Etki Değerlendirme ve bilirkişi raporlarının değerlendirilmesinden, siyanürlü altın madeni işletmeciliğinin, çevre ve insan sağlığı için olumsuz etkiler yaratacak potansiyel bir risk ve tehdit unsuru olduğu sonucuna varılmaktadır.

Doğa ve insan yaşamı üzerindeki bu risk faktörünün gerçekleşmesi olasılığı göz ardı edilmeksizin, faaliyet sonucu elde edilecek ekonomik değer bir tarafa bırakılarak kamu yararının insan yaşamı lehine değerlendirilmesi kaçınılmazdır. Doğa ve insan yaşamı üzerindeki olumsuz yönde risk oluşturabilecek bu faaliyete ekonomik değeri düşünerek izin verilmesinde kamu yararının varlığından söz edilemez.

Bu nedenle, anılan işletme için izin verilmesi yolundaki dava konusu işlemde Anayasal ve yasal düzenlemelerle kamu yararına uygunluk bulunmadığından, davanın reddi yolunda verilen temyize konu İdare Mahkemesi kararının bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

Savcı Habibe Ünal'ın Düşüncesi: Dava, Dikili, Bergama, Ovacık ve Çamköy Köyleri çevresinde Eurogold Madencilik A.Ş. tarafından yapılacak altın madenciliğine taahhütname koşullarının yerine getirilmesi, işletme öncesinde, işletme sırasında ve işletme kapandıktan sonra firmanın sorumluluğunun sona ermesine kadar geçecek süre içerisinde İzmir Valiliğinin başkanlığında ve koodinatörlüğünde oluşturulacak İzleme Denetleme Komisyonunca faaliyetinin taahütname çerçevesinde izlenmesi ve denetlenmesi, çevre yasalarına uyulması ile ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından yürürlükteki mevzuat uyarınca diğer önlemlerin alınması kaydıyla izin verilmesine ilişkin Çevre Bakanlığı işleminin iptali isteğiyle açılmış İdare Mahkemesince davalı Bakanlığın yasaların kendisine verdiği yetki ve sorumluluklar dahilinde konuya detaylı bir şekilde incelediği, ülkeninin kalkınması, çevre değerlerinin korunması, halkın sağlığı ve güvenliği açısından alınması gereken önlemleri en ince ayrıntılarına kadar saptayarak bunların şirketçe yerine getirilmesine taahütname altına aldığı ve işletmenin her safhada denetlenmesini sağlayacak koşulları belirlediği, yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporda da şirketin insan ve çevre sağlığı hususunda taahütnamede öngörülen koşullara titizlikle uyacağına ve gerek işletme ve gerekse işletme sonrası dönemleri kapsayan izleme ve denetim sorumluluklarının merkezi ve yerel otoritelerce harfiyen yerine getirileceğine olan güvene bağlı kalınarak dava konusu izin işleminin toplum sağlığı, doğal bitki örtüsü, tarihi ve kültürel zenginlikler, zeytinlik ve diğer tarım ürünleri üzerinde kamu yararı ve mevcut yasal düzenlemeler açısından bir sakınca yaratmadığı belirtildiği, alınan bilirkişi raporunun dava ve işlem dosyalarındaki bilgi ve belgelerle birlikte değerlendirilmesinden dava konusu işlemde mevzuata aykırı bir durum bulunmadığı sonucuna varıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, bu karar davacılar tarafından temyiz edilmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 56. maddesinde, herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemenin devletin ve vatandaşların ödevi olduğu kurala bağlanmış, 2872 sayılı Çevre Kanununun 1. maddesinde de bu kanunun amacının bütün vatandaşların ortak varlığı olan çevrenin korunması, iyileştirilmesi; kırsal ve kentsel alanda arazinin ve doğal kaynakların en uygun şekilde kullanılması ve korunması; su, toprak ve hava kirliliğinin önlenmesi; ülkenin bitki ve hayvan varlığı ile doğal tarihsel zenginliklerinin korunarak, bu günkü ve gelecek kuşakların sağlık, uygarlık ve yaşam düzeyinin geliştirilmesi ve güvence altına alınması için yapılacak düzenlemeleri ve alınacak önlemleri ekonomik ve sosyal kalkınma hedefleriyle uyumlu olarak belirli ve hukuki teknik esaslara göre düzenlemek olduğu belirtilmiştir.

Dava konusu olayda altın işletmeciliğinde kullanılacak temel maddenin zehirleyici özelliklere sahip siyanür olması konuyu önemli kılmaktadır.

İdare mahkemesince yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporda, şirketin taahütnamede öngörülen koşulları aynen yerine getireceği varsayımına dayanılarak inceleme yapılmış ve koşulların titizlikle uygulanacağına izleme ve denetim sorumluluklarının merkezi ve yerel otoritelerce harfiyen yerine getirileceğine olan güvene bağlı kalınarak görüş getirilmiş. Şirket tarafından taahüt edilen önlemlerin alınması veya bazı nedenlerle alınan önlemlerin eksizsiz hale gelmesi durumunda siyanür ve diğer zararlı gaz ve ağır metallerin havaya, suya, toprağa doğrudan karışması sonucu çevrenin ve insan sağlığını çok büyük ölçüde ilgilendiren böyle bir konuda tüm olasılıkların ayrıntılı bir şekilde incelenerek ortaya konulması gerektiğinden İdare Mahkemesince aynı bilirkişi kurulundan ek rapor alınarak, gerekirse yeniden keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle belirtilen konulara açıklık getirildikten sonra bilirkişilerce gerek duyulan ilave çalışmalarının işletme döneminde yerine getirileceğine, Eurogold Madencilik A.Ş. firmasının insan ve çevre sağlığı hususlarında 18.10.1994 tarihli taahütnamede öngörülen koşullara uyacağına ve gerekse işletme sonrası dönemleri kapsayan izleme ve denetim sorumluluklarının merkezi ve yerel otoritelerce yerine getirileceğine olan güvene bağlı kalarak dava konusu işlemin toplum sağlığı, doğal bitki örtüsü, tarihi ve kültürel zenginlikler, zeytinlik ve diğer tarım ürünleri üzerinde kamu yararı ve mevcut yasal düzenlemeler açısından bir sakınca yaratmayacağı sonucuna varıldığından, dava konusu işlemde mevzuata aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın karar reddine karar verilmiş; karar davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

2709 sayılı T.C Anayasasının 17. maddesinde; "Herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir." 56. maddesinde: "Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir. Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak, insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi arttırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlıklı kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler..." kuralları yer almıştır.

2872 Sayılı Çevre Kanununun 1. maddesinde de, kanunun amacının, bütün vatandaşların ortak varlığı olan çevrenin korunması, iyileştirilmesi; kırsal ve kentsel alanda arazinin ve doğal kaynakların en uygun şekilde kullanılması ve korunması; su, toprak ve hava kirlenmesinin önlenmesi; ülkenin bitki ve hayvan varlığı ile doğal ve tarihsel zenginliklerinin korunarak, bu günkü ve gelecek kuşakların sağlık, uygarlık ve yaşam düzeyinin geliştirilmesi ve alınacak önlemleri, ekonomik ve sosyal kalkınma hedefleriyle uyumlu olarak belirli hukuki ve teknik esaslara göre düzenlemek olduğu belirtilmiştir.

Çevresel Etki Değerlendirme ( ÇED ) ve bilirkişi raporlarında; siyanür işlemlerinin atmosfer, yer altı suyu, flora-fauna, gürültü ve titreşim, arazi kullanımı üzerindeki etkileri incelenmiş; bölge topraklarının sudan ( yüzey taşkını ile ) ve rüzgardan olan erozyon potansiyelinin nispeten yüksek ve orman topraklarının erozyon derecelerinin 2 ve 3. sınıf diğer yerlerde 1. sınıf olduğu, ormanın erozyon ve toplum sağlığı yönünden katkısının bulunduğu, zemin geçirimli özelliğe sahip olduğu, yörenin 1. derece deprem kuşağında yer aldığı, yer altı suyunun beslenmesinin yağıştan ve yüzeysel akıştan süzülme ile oluştuğu, proje sahasındaki yağışların taşkınlara neden olacağı, kış mevsiminde ve ilkbaharda yağış miktarı ve şiddetinin oldukça yüksek olması nedeniyle toplama havzasında bu mevsimlerde taşkınlar olduğu yöre halkının yer altı suyunu kullandığı, bir sızıntı durumunda yer altı suyuna zehirli atıkların karışabileceği siyanür açısından Ph değerlerinin önemli olduğu ve değerin yağışlardan etkilendiği, Ph değerinin düşmesi durumunda siyanürün en tehlikeli olan HCN ( Hidrojensiyanür ) gazına dönüşeceği, HCN'nin düşük kaynama noktasına sahip olduğu, siyanürün büyük toprak katmanları tarafından çok miktarda uzaklaştırılsa da zaman içersinde hidroliz gibi nedenlerle yeniden su ortamına salıverildiği, işletme sonucunda ortaya çıkacak ağır metallerin izlenmesi gerektiği, atık barajında bulunan maddelerin yer altı suyu üzerine olası etkisinin 20-25 yıl sürebileceği, işletme sonrasında işletmecinin 5 yıllık bir izleme süresi taahhüdünde bulunduğu, bölgede ayrıltılı bir hidrojeojik etüd yaptırılmasının gerekli olduğu, atık barajında astarı kendi geçirgenliğinden ve astardaki delik ve kusurlardan dolayı sızıntılar olabileceği, bu nedenle atık barajı ve astarlama işleminin önemli olduğu, atmosfer yada toprağa bir sızıntı durumunda çevrenin ve flora-faunanın olumsuz etkilere maruz kalabileceği; firmanın iyi niyeti, taahhütnemede öngörülen koşullara titizlikle uyulacağı, izleme ve denetleme sorumluluklarının merkezi ve yerel otoritelerce harfiyen yerine getirileceğine olan güvene bağlı kalınarak, dava konusu işlemde kamu yararı ve mevcut yasal düzenlemeler açısından sakınca bulunmadığı belirtilmiştir.

Yukarıda sözü edilen rapordan, altın madenciliğinde, liç işleminde kullanılan siyanür ve ortaya çıkacak diğer ağır metallerin çevre ve insan sağlığı için olumsuz etkiler yaratacak olası bir risk ve tehdit unsuru oluşturduğu, özellikle çok kuvvetli bir zehir olan siyanürün toprağa, suya ve havaya karıştığı zaman her türlü canlı açısından zararlı olduğu, dolayısıyla proses gereği atık barajlarına pompalanan siyanürlü atıkların, geçirimsiz olarak planlanan bu atık barajlarından oluşabilecek sızıntılar nedeniyle su kaynaklarına ve diğer kullanım alanlarına ulaşma olasılığı bulunduğu ve siyanürlü altın madeni işletilmesinde risk unsurunun ön plana çıktığı, ayrıca aynı risk sebebiyle bu bölgelerdeki flora ve fuananın da bozulma tehditi altında kaldığı anlaşıldığından, siyanürün insan sağlığı ve çevre açısından çok büyük bir risk oluşturması karşısında daha da duyarlı olunması zorunludur.

Çevre, doğal ve yapay unsurları içinde barındıran ve her türlü insan faaliyetinin yer aldığı belirli dengelerle varlığını sürdürmektedir. Sistemi oluşturan denge unsurlarının yitirilmesi halinde çevrede meydana gelecek bozulmaların canlılar üzerinde yıkıcı etkilere yol açacağı ve çevre kirliliğini oluşturacağı tabiidir. Canlı yaşamın en önemlisi olan insan yaşamının sağlıklı, dengeli bozulmamış bir çevrede sürdürülmesi esastır. İnsan yaşamının korunması bir öncelik olduğuna göre insanın doğal yaşam temelinin korunması ve geliştirilmesi gerekmekte ve çevrenin korunması insan yaşamının vazgeçilmez bir unsuru olmaktadır. Bu durumda yukarıdaki saptamalardan hareketle dava konusu altın madeni işletme yönteminin yarattığı sakıncaların doğrudan ve dolaylı olarak insan yaşamı ile ilgili olması karşısında, belirtilen Anayasa ve yasa hükümleri de dikkate alınarak dava konusu idari işlemin yargısal denetiminde öncelikle kamu yararı ve bu kavramdaki önceliklerin irdelenmesi gerekmektedir.

İşletmecinin iyi niyeti, önlemlerin titizce denetlenmesi gibi kavramlara bağlı kalınarak faaliyet sonucunda elde edilecek ekonomik değerin, doğada ve doğrudan veya dolaylı olarak insan yaşamı üzerindeki risk faktörünün gerçekleşmesi halinde meydana getireceği tahribatın karşılaştırılması halinde kamu yararının öncelikle insan yaşamı lehine değerlendirilmesi doğaldır. Siyanür liçi yöntemi ile altın madeni işletilmesinde işletmeciyle ve yapılacak olan denetime duyulan güvene bağlı olarak risk olasılığının azalacağından söz etmek mümkün değildir.

Yukarıdaki teknik ve hukuk belirlemeler karşısında, insanın yaşama hakkını ve devletin de çevre sağlığını koruma, çevre kirlenmesini önleme, herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içersinde sürdürmesini sağlama ödevlerini dikkate aldığımızda, Çevresel Etki Değerlendirme ( ÇED ) ve bilirkişi raporlarında da öngörülen olası risk faktörleriyle çalışan ve bu riskin gerçekleşmesi halinde doğrudan veya çevrenin bozulması ile dolaylı olarak insan yaşamını etkileyeceği kesin olan siyanür liçi yöntemi ile altın madeni işletilmesine izin verilmesi yolundaki dava konusu işlemde kamu yararına uygunluk bulunmamaktadır.

Bu durumda, davanın reddi yolunda verilen İdare mahkemesi kararında isabet görülmemiştir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerde İzmir 1. İdare Mahkemesinin 2.7.1996 günü, E:1994/643 K: 1996/583 sayılı kararının bozulmasına, 503.500 lira karar harcı ile fazladan yatırılan 376.200 lira harcın temyiz isteminde bulunana iadesine dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine 13.5.1997 gününde oybirliğiyle karar verildi.

 

T.C.

DANIŞTAY

1. DAİRE

E. 1999/15

K. 1999/23

T. 5.2.1999

DAVA : ... İli. ... İlçesi ... ve ... Köyleri çevresinde ... Madencilik Anonim Şirketi tarafından yapılacak altın madeni işletmeciliğine izin verilmesi yolundaki Çevre Bakanlığı işleminin ... Birinci İdare Mahkemesince iptal edilmesi ve bu kararın kesinleşmesi üzerine, anılan iptal kararının uygulanması ile ilgili olarak düşülen duraksamanın giderilmesi amacıyla istişari düşünce istemine ilişkin Başbakanlığın 8.1.1999 günlü ve B.02.0.KKG/174-219/123 sayılı yazısının eki Çevre Bakanlığının 29.12.1998 günlü ve B.19.O.HKM.0.00.00.00/1290-11142 sayılı yazısında aynen:

"... Madencilik A.Ş.'nin 16 Ağustos 1989 tarihinde arama izni 12 Şubat 1992 tarihinde de işletme ruhsatı aldığı ... Altın Madeniyle ilgili olarak. ... Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü'nün 14.1.1992 tarih ve 392 sayılı yazısı ile faaliyet hakkında bakanlığımız görüşü sorulmuştur. Bunun üzerine yapılan incelemeler ve yöre halkının görüşleri bir arada değerlendirilerek 2872 sayılı Çevre Kanununa istinaden yürürlüğe giren yönetmeliklerin konuya ilişkin hükümlerine uyulması ve ilgili kurum ve kuruluşlardan mer'i mevzuat çerçevesinde gerekli izinlerin alınması kaydıyla anılan faaliyetin gerçekleştirilmesinde bakanlığımızca sakınca görülmediği şeklinde görüş verilmiştir. (Ek 1)

Bakanlığımızın bu işlemine karşı ... 1. İdare Mahkemesinde. ... ve arkadaşları; ... ve arkadaşları: ... ve arkadaşları: tarafından olmak üzere üç adet dava açılmıştır. (Ek 2)

... 1. İdare Mahkemesi önce "Yürütmenin Durdurulması" yolundaki davacı taleplerini reddetmiş (Ek 3). daha sonra davayı esastan reddetmiştir. (Ek 4)

Davacılar ... İdare Mahkemesi tarafından davanın reddi yolunda verilen kararlara karşı "Yürütmenin Durdurulması" talepli olarak temyiz yoluna başvurmuşlardır.

Danıştay 6. Daire'si davacıların "Yürütmenin Durdurulması" yolundaki taleplerini reddetmiş, ancak, mahkeme kararlarını bozmuştur. (Ek 5)

Anılan mahkeme kararında "Yukarıda sözü edilen raporlardan, altın madenciliğinde, liç işleminde kullanılan siyanür ve ortaya çıkacak diğer ağır metallerin çevre sağlığı için olumsuz etkiler yaratacak olası bir risk ve tehdit unsuru oluşturduğu, özellikle çok kuvvetli bir zehir olan siyanürün toprağa, suya ve havaya karıştığı zaman her türlü canlı açısından zararlı olduğu, dolayısıyla proses gereği atık barajlarına pompalanan siyanürlü atıkların, geçirimsiz olarak planlanan bu atık barajlarından oluşabilecek sızıntılar nedeniyle su kaynaklarına ve diğer kullanım alanlarına ulaşma olasılığı bulunduğu ve siyanürle altın madeni işletilmesindeki risk unsurunun ön plana çıktığı, ayrıca aynı risk sebebiyle bu bölgelerdeki flora ve faunanın da bozulma tehdidi altında kaldığı anlaşıldığından, siyanürün insan sağlığı ve çevre açısından çok büyük bir risk oluşturması karşısında daha da duyarlı olunması zorunludur.

Çevre, doğal ve yapay unsurları içinde barındıran ve her türlü insan faaliyetinin yer aldığı belirli dengelerle varlığını sürdürmektedir. Sistemi oluşturan denge unsurlarının yitirilmesi halinde çevrede meydana gelecek bozulmaların canlılar üzerinde yıkıcı etkilere yol açacağı ve çevre kirliliğini oluşturacağı tabiidir. Canlı yaşamın en önemlisi olan insan yaşamının sağlıklı, dengeli, bozulmamış bir çevrede sürdürülmesi esastır. İnsan yasanının korunması bir öncelik olduğuna göre, insanın doğal yaşam temellerinin korunması ve geliştirilmesi gerekmekte ve çevrenin korunması insan yaşamının vazgeçilmez bir unsuru olmaktadır. Bu durumda yukarıdaki saptamalardan hareketle dava konusu altın madeni işletme yönteminin yarattığı sakıncaların doğrudan ve dolaylı olarak insan yaşamı ile ilgili olması karşısında, belirtilen Anayasa ve yasa hükümleri de dikkate alınarak dava konusu idari işlemin yargısal denetiminde öncelikle kamu yararı ve bu kavramdaki önceliklerin irdelenmesi gerekmektedir.

İşletmecinin iyi niyeti, önlemlerin titizce denetlenmesi gibi kavramlara bağlı kalınarak yapılacak faaliyet sonucunda elde edilecek ekonomik değerin, doğada ve doğrudan veya dolaylı olarak insan yaşamı üzerindeki risk faktörünün kamu yararının öncelikle insan yaşamı lehine değerlendirilmesi doğaldır. Siyanür içi yöntemi ile altın madeni işletilmesinde işletmeciye ve yapılacak olan denetime duyulan güvene bağlı olarak risk olasılığının azalacağından söz etmek mümkün değildir.

Yukarıdaki teknik ve hukuki belirlemeler karşısında, insanın yaşama hakkını ve devletin de çevre sağlığını koruma, çevre kirlenmesini önleme, herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içerisinde sürdürmesini sağlama ödevlerini dikkate aldığımızda. Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) ve bilirkişi raporlarında da öngörülen olası risk faktörleriyle çalışan ve bu riskin gerçekleşmesi halinde doğrudan veya çevrenin bozulması ile dolaylı olarak insan yaşamını etkileyeceği kesin olan siyanür liçi yöntemi ile altın madeni işletilmesine izin verilmesi yolundaki dava konusu işlemde kamu yararına uygunluk bulunmamaktadır." denilmektedir.

Bakanlığımız Danıştay 6. Dairesi'nin bozma kararına karşı "Kararın Düzeltilmesi" yoluna başvurmuş, ancak, daha sonra Başbakanlık izni ile ve yargılama sürecinin hızlandırılması maksadıyla kararın düzeltilmesi talebini geri almıştır.

(Ek 6)

Yargılama süreci sonunda ... ve Arkadaşları tarafından açılan dava ... Birinci İdare Mahkemesinin 15.10.1997 tarih ve E:1997/635, K:1997/876 sayılı, diğerleri, sırasıyla E:1997/636, K:1997/677. E:1997/637, K:1997/678 sayılı kararıyla kabul edilerek dava konusu bakanlığımız görüşü iptal edilmiştir. (Ek 7) Bunun üzerine derhal ilgili kurum ve kuruluşlara; 23.10.1997 tarih ve 6971 sayılı yazı gönderilerek "mahkeme kararına konu teşkil eden bakanlığımız görüşü esas itibarı ile bir izin ve ruhsat işlemi olmamakla beraber, söz konusu Bakanlığımız görüşüne dayanılarak kurul ve kuruluşlarca tesis edilen işlemlerin yeniden değerlendirilerek yargı kararının gereğinin yapılması" hususu bildirilmiştir. (Ek 8)

Anılan mahkeme kararlarına karşı bakanlığımızca temyiz yoluna gidilmiştir. Danıştay 6. Dairesi 01.04.1998 tarih ve sırasıyla E:1998/512 K:1998/1830. E:1998/511 K:1998/1829. E:1998/510 K:1998/1828 sayılı kararıyla mahkeme kararlarını onanmasına karar vermiştir.

(Ek 9)

Onama kararlarına karşı bakanlığımızca 13.05.1998 tarihli dilekçe ile karar düzeltme yoluna gidilmiş ancak bu talebimiz yüksek mahkemenin 11.11.1998 tarih ve E:1998/4533, K: 1998/5178 E: 1998/4532 K-.1998/4179. E:1998/4531, K:1998/5177 sayılı kararıyla reddedilmiştir. (Ek 10)

Dava konusu işlemin iptal edilmesi ve iptal kararının da temyiz ve karar düzeltme aşamalarından geçerek kesinleşmesi üzerine, kesinleşmiş iptal kararı doğrultusunda T.C. Anayasasının 138. maddesinin son fıkrası ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 28/1. maddesi uyarınca bakanlığımızca ne gibi işlemler yapılması konusunda tereddütler ortaya çıkmaktadır.

Sözü edilen kesinleşmiş iptal kararında "..... insanın yaşama hakkını ve devletin de çevre sağlığını koruma, çevre kirlenmesini önleme, herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içerisinde sürdürmesini sağlama ödevlerini dikkate aldığımızda Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) ve bilirkişi raporlarında da öngörülen olası risk faktörleriyle çalışan ve bu riskin gerçekleşmesi halinde doğrudan veya çevrenin bozulması ile dolaylı olarak insan yaşamını etkileyeceği kesin olan siyanür liçi yöntemi ile altın madeni işletilmesine izin verilmesi yolundaki dava konusu işlemde kamu yararına uygunluk bulunmamaktadır." denilmektedir.

Bu gerekçe karşısında, anılan iptal kararının uygulanması bakımından;

1- Kararda siyanür liçi yöntemi ile altın madeni işletilmesine izin verilmesinde kamu yararı bulunmadığının belirtilmesi karşısında bu kararın ülke çapında yeni altın madeni işletmeleri için öngörülen izin prosedüründe belirleyici olup olmayacağı, diğer bir ifade ile bundan sonra başvuruda bulunacakların taleplerinin anılan kararlar gerekçe gösterilerek, reddedilip reddedilmeyeceği veya bu konudaki izin prosedürünün durdurulup durdurulmayacağı, 2- Halen aynı yöntemle işletilmekte olan tesislerin faaliyetlerini durduracak işlemlerin tesis edilip edilmeyeceği.

3- Maden işletmeciliği dışındaki öteki pek çok sektörde de siyanür liçi yöntemi uygulandığından ve bu yöntemin insan sağlığını etkileyeceğinin kesin olduğu yönündeki mahkeme kararındaki saptamadan hareketle bu sektörlerin faaliyetlerinin durdurulup durdurulamayacağı,

4- Mahkeme kararında belirtilen olası risklerin alınmış bulunan çevre tedbirleri ile giderilmiş olup olmadığı konusunda altın madeni tesislerinde somut bir denetim yapma yoluna gidilip gidilemeyeceği, denetim yapıldığında söz konusu risklerin tamamen ortadan kaldırıldığının tesbiti halinde kararın ne şekilde uygulanacağı, hususlarında tereddüt düşülmüştür.

Anılan tereddütlerin giderilmesi amacıyla 2575 sayılı Danıştay Kanununun 23/e maddesi uyarınca Danıştay'dan görüş alınması hususunda gereğini arz ederim." denilmektedir.

Dairemizce yapılan çağrı üzerine gelen Çevre Bakanlığı Birinci Hukuk Müşaviri .... Çevresel Etki Değerlendirmesi ve Planlama Genel Müdürü Doç. Dr. .... Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Birinci Hukuk Müşaviri .... Maden İşleri Genel Müdür Yardımcısı .... aynı Genel Müdürlükte Daire Başkam ... ile Şube Müdürü ...'ün sözlü açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki bilgi ve belgeler incelendikten sonra;

Gereği Görüşülüp Düşünüldü:

... İli. ... İlçesi ... ve ... Köyleri çevresinde ... Madencilik Anonim Şirketi tarafından yapılacak altın madeni işletmeciliğine, belli koşulların yerine getirilmesi ve önlemlerin alınması kaydıyla izin verilmesine ilişkin Çevre Bakanlığı işleminin iptali isteğiyle açılan davada, ... Birinci İdare Mahkemesince, sözü edilen işlemin iptaline karar verilmiş ve karar Danıştay Altıncı Dairesince de onanmıştır.

Yukarıya metni alınan idare yazısında da açıkça vurgulandığı üzere, anılan iptal kararında sonuç olarak, "Yukarıda teknik ve hukuki belirlemeler karşısında, insanın yaşama hakkını ve devletin de çevre sağlığını koruma, çevre kirlenmesini önleme, herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içerisinde sürdürmesini sağlama ödevlerini dikkate aldığımızda, Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) ve bilirkişi raporlarında da öngörülen olası risk faktörleriyle çalışan ve bu riskin gerçekleşmesi halinde doğrudan veya çevrenin bozulması ile dolaylı olarak insan yaşamını etkileyeceği kesin olan siyanür liçi yöntemi ile altın madeni işletilmesine izin verilmesi yolundaki dava konusu işlemde kamu yararına uygunluk bulunmamaktadır." denilmiş olması karşısında, anılan iptal kararının uygulanması bakımından düşülen duraksamanın giderilmesi amacıyla istişari düşünce isteminin ilk üç maddesinde yer alan hususlar, söz konusu iptal kararının dava konusu olaya benzer konularda da uygulanıp uygulanmayacağına ilişkin bulunduğundan, bu üç istem bir noktada toplanmış ve 4 üncü maddede yer alan istemle birlikte incelenerek varılan sonuçlar aşağıda açıklanmıştır:

1- Duraksama konularından birincisi: sözü edilen iptal kararının, ülke genelinde siyanür liçi yöntemi ile altın madeni işletmeleri için öngörülen izin prosedüründe belirleyici olup olmayacağına, halen aynı yöntemle işletilmekte olan tesislerin faaliyetlerini durduracak işlemlerin tesis edilip edilmeyeceğine ve maden işletmeciliği dışında siyanür liçi yöntemini uygulayan sektörlerin faaliyetlerinin durdurulup durdurulmayacağına başka bir anlatımla dava konusu olaya benzer konularda uygulanıp uygulanmayacağına ilişkindir. 2575 sayılı Danıştay Kanununun 40 inci maddesine göre, Danıştay'ın içtihatların birleştirilmesi hakkındaki kararlan, idari yargı yerleri ile idareyi bağlayan kararlardır. Bu nedenle, idare, aynı maddi ve hukuki olguya dayanan benzeri durumlarda da bu içtihatların birleştirilmesi kararları doğrultusunda işlem tesisine zorunlu bulunmaktadır.

Danıştayın içtihatların birleştirilmesi kararı dışındaki yargı kararları, olayına özgü olarak yanlızca tarafları bağlayıcı özellikte bulunduğundan idare, benzeri olaylarda bu kararlar doğrultusunda işlem tesisine zorunlu olmamakla birlikte ilgili yargı kararları istikrar kazanmış ise, her olayın özgün koşulları da dikkate alınmak suretiyle maddi ve hukuki olgularda farklılık olmaması halinde, emsal alınması gerekli nitelik taşırlar.

2- Duraksama konularından ikincisi; söz konusu iptal kararının uygulanmasında, kararda belirtilen olası risklerin, alınmış bulunan çevre önlemleriyle giderilmiş olup olmadığı konusunda altın madeni tesislerinde somut bir denetim yapma yoluna gidilip gidilemeyeceğine ve denetim yapıldığında söz konusu risklerin tamamen ortadan kaldırıldığının tesbiti halinde kararın ne şekilde uygulanacağına ilişkin bulunmaktadır.

Anayasanın 138 inci ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 28 inci maddeleri uyarınca, karar gereklerine göre idare, işlem tesis etmeye mecbur olduğundan, istişari kararların niteliği gereği, yargı yerlerinde görülmekte olan yada karara bağlanmış bulunan dava konularıyla ilgili olarak istişari görüş bildirilmesine olanak bulunmadığı gibi, yargı yerlerince verilen bir kararın uygulanmasında düşülen duraksamanın giderilmesi amacıyla belirsiz ve açık olmayan yönlerini ya da birbirine aykırı hüküm fıkralarını ortadan kaldırmak görev ve yetkisi, 2577 sayılı Kanunun 29 uncu maddesinde yer alan "Açıklama" hükümleri çerçevesinde kararı veren yargı yerine ait bulunmaktadır.

Açıklanan nedenlerle;

a) İstemin ilk üç maddesine ilişkin olarak, dava konusu benzeri olayların özgün koşulları da dikkate alınmak suretiyle idarece yargı kararları doğrultusunda işlem tesisi gerekeceği.

b) İstemin dördüncü maddesi hakkında görüş bildirilmesine olanak bulunmadığı,

sonucuna ulaşılarak dosyanın Danıştay Başkanlığına sunulmasına 5.2.1999 gününde oybirliğiyle karar verildi.

 

T.C.

DANIŞTAY

8. DAİRE

E. 2001/3116

K. 2002/3745

T. 24.6.2002

DAVA : İstemin Özeti : ... İli, ... İlçesi ...-... Köyleri mülki hudutları dahilinde, ... Madencilik AŞ. tarafından siyanür liçi yöntemiyle altın çıkartılması amacıyla kurulan işletmeye deneme izni verilmesine ilişkin Sağlık Bakanlığı işlemi ile buna dayalı ... Valiliği işleminin iptali istemiyle açılan davada; dosyanın incelenmesinden, iptali istenilen işlemde, firmanın üretime başlamadığı ve tesis ile ilgili izin işlemlerinin ilgili kurum ve kuruluşlarca değerlendirildiğinin belirtildiği, bu niteliği ile iptali istenen işlemin iptal davasına konu edilebilecek kesin ve yürütülmesi zorunlu bir idari işlem olmadığı ve iptal isteminin esastan incelenmesine olanak bulunmadığı gerekçesiyle 2577 sayılı Yasanın 15/1-b maddesi uyarınca davayı reddeden ... İdare Mahkemesinin ... gün ve ... sayılı kararının, 2577 sayılı Yasanın 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması istemidir.

Savunmaların Özeti : İstemin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hakimi Özdal Özeren'in Düşüncesi : İstemin kabulünün gerekeceği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı Cem Erbük'ün Düşüncesi : Dava; ... İli, ... İlçesi ...-... köyleri sınırları içinde ... Madencilik A.Ş. tarafından çıkartılması amacıyla kurulan işletmeye deneme izni verilmesine ilişkin Sağlık Bakanlığı ve dayalı ... Valiliği işlemlerinin iptali istemiyle açılmıştır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 14/3-d maddesinde; dilekçelerin idari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı yönlerinden inceleneceği, 15/1-b maddesinde de; 14 üncü maddenin 3/d bendinde yazılı durumda davanın reddedileceği hükme bağlanmıştır.

İdari işlem; idarenin kamu hukuku alanında yaptığı tek yanlı kesin ve doğrudan uygulanabilen işlemler olup en belirgin özelliği, konu ile ilgili bulunanın isteğine bağlı olmaması ve idarenin tek taraflı iradesi ile ilgili hukuksal duruma etki edebilmesi yani icrai nitelik taşımasıdır.

Olayda; dava konusu yerde yapılacak altın madeni işletmeciliğine izin verilmesine ilişkin işlemin ... İdare Mahkemesi kararıyla iptal edildiği ve kararın onandığı, bu aşamadan sonra ilgili şirket tarafından yapılan başvuru üzerine Başbakanlıkça TÜBİTAK'tan alınan rapora göre; sözü edilen yargı kararında belirtilen risk faktörlerinin anılan proje ile ilgili olarak alınmış olan ilave tedbirlerle ortadan kalktığı ve bu nedenle ilgili Bakanlıkların işlem tekemmül ettirmeleri gerektiği yolunda 5.4.2000 günlü işlemin tesis edildiği, davacıların ... İli Sağlık Müdürlüğüne başvuruları üzerine bu tesise Umumi Hıfzısıhha Kanunu ve Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmeliği uyarınca deneme izni verildiği, ancak üretime başlamadığı, rutin denetimler ve tesis ile ilgili izin işlemlerinin ilgili kuruluşlarca mevzuat hükümleri çerçevesinde değerlendirildiğinin belirtilmesi nedeniyle bu davanın çıldığı, diğer tarafından Başbakanlığın 5.4.2000 günlü işleminin iptali istemiyle açılan davada ... İdare Mahkemesinin 1.6.2001 günlü E:2000/896, K:2001/485 sayılı kararıyla dava konusu işlemin iptal edildiği ancak Danıştay Nöbetçi Dairesinin 26.7.2001 günlü, E:2001/3919 sayılı kararıyla, dava konusu işlemin idari davaya konu olabilecek kesin ve yürütülmesi zorunlu bir işlem olmadığı gerekçesiyle İdare Mahkemesi kararının yürütülmesinin durdurulduğu ve işin esası hakkında henüz karar verilmediği anlaşılmaktadır.

Belirtilen durum karşısında bu davada iptali istenilen işlemin kesin ve yürütülmesi zorunlu bir işlem olup olmadığının irdelenmesi gerekmektedir. 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanununun 271.maddesinde; birinci sınıf müesseselerin tesisi için ancak Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaletince müsaade olunacağı ve İktisat Vekaletine malumat verileceği belirtilmiş, Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmeliğinin 11.maddesinde de, tesis izni verilmiş ve projelerine göre inşaa edilmiş birinci sınıf gayri sıhhi müesseselere açılma ruhsatı verilmesinden önce, müracaat halinde, kurulun incelenmesi sonucunda, sağlık müdürünün teklifi, valinin uygun görüşü ile Bakanlıkça toplam 1 yılı geçmemek üzere deneme izni verileceği hükme bağlanmıştır. Bu izin her ne kadar gayri sıhhi müessesesinin açılıp çalıştırılabilmesi için yeterli değil ise de; aynı yönetmeliğin 12.maddesi 3.bendi uyarınca şirketin tesiste faaliyete geçeceği açıktır. Bu nedenle firmanın üretime başlamadığı ve izin işlemleri değerlendirilmekte olduğundan, deneme izninin verilmesini hazırlık işlemi olarak kabul etmek hukuken mümkün değildir. Çünkü deneme izni ile açılma ruhsat belgesi farklı işlemlerdir ve her ikisi de birinci sınıf gayrı sıhhi müessesenin faaliyete geçmesi sonucunu doğurur ki bu da her iki işlemin de icrailik niteliğini ortaya koyar.

Açıklanan durumda, davanın esasının incelenmesi gerekirken ortada kesin ve yürütülmesi gereken bir idari işlem bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddi yolundaki İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.

Belirtilen sebeplerle, temyiz isteğinin kabulü ile İdare Mahkemesi kararının bozulması gerekeceği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesince davacıların duruşma istemi yerinde görülmeyerek işin gereği görüşüldü:

KARAR : Uyuşmazlık, bir maden şirketine verilen deneme izninin iptali istemine ilişkindir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 14/3-d ve 15/1-b maddelerinde, dava dilekçelerinin, idari davaya konu olabilecek kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı yönünden inceleneceği, değilse davanın reddedileceği öngörülmüştür.

1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanununun 268.maddesinde, civarında ikamet eden halkın sıhhat ve istirahatini ihlal eden müesseseler ve atelyelerin bu kanunun neşrinden itibaren resmi müsaade ihtihsal edilmeksizin açılamayacakları, 269.addesinde, 268.maddede zikredilen müesseseler ve atelyelerin üç sınıfa ayrılacağı, birinci sınıfın, hususi meskenlerden behemahal uzak buludurulmalarının icap edenlerden olduğu, 270 maddesinde de, bu kanuna müteferri olmak üzere bu üç sınıf müessese ve atelyelerin bir listesinin Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaletince İktisat Vekaletinin de mutalaası alınmak suretiyle tanzim olunacağı, bu listede münderiç olmayan müessese ve atelyelerin hangi sınıftan addedileceğinin badehu yine aynı surette tayin edileceği; 271.maddesinde ise, birinci sınıf müesseselerin tesisi için ancak Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaletince müsaade olunacağı ve İktisat Vekaletine malumat verileceği, bu hususta müsaade almak üzere müessesenin bulunduğu mahalde en büyük mülkiye memuruna bir istida ile müracaat edileceği, bu istidaya müessesenin nevi ne ile iştigal edeceği ve sair tafsilatın kaydedileceği, bu müracaat evrakının mahalli sıhhat memurlarının raporlarıyla Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaletine gönderileceği, Vekaletçe icabında yaptırılacak tetkikat ve tahkikattan sonra resmi müsaade verileceği öngörülmüştür.

Anılan Yasa hükümleri uyarınca Sağlık Bakanlığınca 26 Eylül 1995 gün ve 22416 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe konulan Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmeliğinin, Deneme İzni başlıklı 11.maddesinde, tesis izni verilmiş ve projelerine göre inşaa edilmiş birinci sınıf gayri sıhhi müesseselere açılma ruhsatı verilmesinden önce, müracaat halinde, kurulun incelemesi sonucunda, sağlık müdürünün teklifi, valiliğin uygun görüşü ile Bakanlıkça toplam 1 yılı geçmemek üzere deneme izni verileceği, aynı Yönetmeliğin Açılma Ruhsatı başlıklı 12.maddesinde ise, tesis izni verilmiş olan birinci sınıf gayri sıhhi müesseselerin açılıp çalıştırılabilmesi için kurulca yerinde inceleme yapılacağı, tesis izni şartlarının yerine gelip gelmediğinin inceleneceği ve Ek-4'deki formun düzenleneceği ve görüşlerinin bildirileceği, ruhsatlandırılması uygun ise, sağlık müdürünün teklifi, valiliğin uygun görüşü ve Ek-4 form ile birlikte Bakanlığa gönderileceği, Bakanlıkça açılma ruhsatı belgesi düzenleneceği, deneme izni veya açılma ruhsatı belgesi olmayan birinci sınıf gayri sıhhi müesselerin faaliyete geçemeyecekleri öngörülmüştür.

Konuyla ilgili yasal düzenlemelerin incelenmesi sonucu, birgayri sıhhi müesseseyle ilgili olarak, inceleme kurullarının kurulacağı, sağlık koruma bandı tayini yapılacağı, yer seçimi izni, ÇED raporu ve tesis izni alınacağı tüm bu işlemlerden sonra tesisi kuranlar tarafından istenilmesi durumunda Sağlık Bakanlığı tarafından 1 yılı geçmemek üzere deneme izni verileceği ve deneme izni alan bir müessesesinin artık faaliyete geçebileceği anlaşılmaktadır.

Bu durumda, Sağlık Bakanlığınca gayri sıhhi müesseseye verilen deneme izni ile müessese faaliyete geçerek çalışmaya başlayacağından, deneme izni, yürütülmesi gereken bir işlem niteliğinde olacaktır. İdare Mahkemesince davanın esasının incelenmesi gerekirken ortada kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olmadığı gerekçesiyle davanın reddedilmesinde isabet görülmemiştir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, ... İdare Mahkemesi kararının bozulmasına, 24.6.2002 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

Azlık Oyu (X) :

İdare Mahkemesince verilen kararın dayandığı gerekçe Usul ve Yasaya uygun olup, bozulmasını gerektiren bir neden bulunmadığından, temyiz isteminin reddi ile anılan kararın onanması gerektiği düşüncesiyle çoğunluk kararına katılmıyoruz.

T.C.

DANIŞTAY

İDARİ DAVA DAİRELERİ GENEL KURULU

E. 2002/1149

K. 2003/103

T. 7.3.2003

• DİLEKÇE RED KARARI ( Tüm Başvurulara Rağmen Elde Edilemeyen Bakanlar Kurulu Kararının Eklenememesi - Dava Açma Hakkının Kullanılmasına Engel Oluşturmaması Gereği )

• DAVA AÇMA HAKKININ KULLANILMASINA ENGEL OLMAK ( Dilekçe Red Kararı - Tüm Başvurulara Rağmen Elde Edilemeyen Bakanlar Kurulu Kararının Eklenememesi )

• BAKANLAR KURULU KARARININ İPTALİ DAVASI ( Dava Dilekçesine Tüm Başvurulara Rağmen Elde Edilemeyen Bakanlar Kurulu Kararının Eklenememesi - Dava Açma Hakkının Kullanılmasına Engel Oluşturmaması Gereği )

• BARO BAŞKANLIĞININ TELEVİZYON VE GAZETEDE YAR ALAN HABERLER ÜZERİNE DAVA AÇMASI ( Tüm Başvurulara Rağmen Elde Edilemeyen Bakanlar Kurulu Kararının İptali - İdari Yargı Mercilerinin Re'sen Dava Konusu Kararın Varlığını Araştırması Gereği )

• RESMİ GAZETEDE YAYIMLANMAYAN BAKANLAR KURULU KARARI ( Tüm Başvurulara Rağmen Elde Edilemeyen/İptali Davası - İdari Yargı Mercilerinin Re'sen Dava Konusu Kararın Varlığını Araştırması Gereği )

• İDARİ YARGI MERCİLERİNİN RESEN ARAŞTIRMA YAPMASI GEREĞİ ( Tüm Başvurulara Rağmen Elde Edilemeyen Bakanlar Kurulu Kararının İptali Davası/Dilekçeye Eklenememesi - Red Kararı Verilemeyeceği )

• RESEN ARAŞTIRMA GEREĞİ ( İdari Yargı Mercilerinin - Tüm Başvurulara Rağmen Elde Edilemeyen Bakanlar Kurulu Kararının İptali Davası/Dilekçeye Eklenememesi )

2577/m.3,14/4,15

ÖZET : Bakanlar Kurulu tarafından Normandy ( Eurogold ) Madencilik A.Ş.'nin faaliyetinin devamına izin verilmesine ilişkin olarak alınan karar, Resmi Gazete'de yayımlanmamış ve ilan edilmiş olduğundan kamuoyu nezdinde aleniyet kazanmamış olup, hukukun üstünlüğünü savunmak ve korumak işlevine sahip bir meslek örgütü olan İzmir Barosu Başkanlığının, televizyon ve gazetelerde yer alan haberler üzerine sözkonusu Bakanlar Kurulu Kararının iptali istemiyle açtığı davada; dava dilekçesine, kendisine yazılı olarak bildirilmemiş ve yaptığı tüm başvurulara rağmen elde edememiş olduğu Bakanlar Kurulu Kararını eklememesinin dava açma hakkının kullanılmasına engel oluşturmaması gerekir. Zira böyle bir fiili imkansızlık durumunda idari yargı mercilerinin re'sen inceleme yetkisini kullanarak dava konusu Bakanlar Kurulu Kararının varlığını araştırması ve bu araştırma sonuuna göre bir karara varması mümkün bulunmaktadır.

Bu durumda davanın konusunun açık olması ve dava konusu Bakanlar Kurulu Kararının, davacının yaptığı başvurulara rağmen yazılı olarak bildirilmemiş olması karşısında, dava açma hakkının kullanılmasını engel oluşturacak şekilde verilen dilekçe red kararında ve bilahere yenilenen dilekçede aynı yanlışlıklar yapıldığından bahisle davanın reddine karar verilmesinde usul hükümleri açısından hukuki isabet görülmemiştir.

İstemin Özeti: Danıştay Sekizinci Dairesinin 30.7.2002 günlü, E: 2002/2817, K: 200/3936 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması, davacı tarafından istenilmektedir.

Savunmanın Özeti: Danıştay Sekizinci dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hakimi Mürteza Güler'in Düşüncesi: Davacı temyiz isteminin kabulü ile Daire kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı Cem Erbük'ün Düşüncesi: Dava, İzmir İli, Bergama İlçesi Ovacık-Çamköy-Narlıca Köyleri mülki hudutları içerisindeki Normandy ( Eurogold ) Madencilik A.Ş. tarafından altın çıkarılması amacıyla kurulan işletmeye izin verilmesi yolundaki Bakanlar Kurulu prensip kararının iptali istemiyle açılmıştır.

Danıştay Sekizinci Dairesince; dava konusu işlemin veya kararın dilekçeye eklenmediği ve davanın konusunun ne olduğunun anlaşılamadığı gerekçesiyle dilekçe reddedilmiş, yasal süre içerisinde yenilenen dava dilekçesinde yine aynı hususlarda yanlışlık yapıldığı belirtilerek dava reddedilmiştir.

Dava dosyasının incelenmesinden; dava dilekçesinin reddine ilişkin karardan sonra davacı İzmir Barosu Başkanlığınca İzmir Valiliğine, Başbakanlığa, Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü ile Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü ile Sağlık Bakanlığına başvuruda bulunarak sözü edilen Bakanlar Kurulu prensip kararının talep edilmesine karşın bu isteğin yerine getirilmediği anlaşılmaktadır.

Açıklanan durumda; davacı tarafından gerekli girişimlerde bulunulmasına karşın davalı idarece ya da konu ile ilgili kurum ve kuruluşlarca dava konusu işlemin davacıya bildirilmemiş olması, dava açma hakkının kullanılmasına engel olamaz. Böyle bir halde re'sen inceleme yetkisine sahip olan idari yargı yerlerinin dava konusu işlemin varlığını araştırması ve bu araştırma sonucuna göre bir karara varması gerekmektedir.

Kaldı ki, temyiz dilekçesine eklenen belgeden ve bu dilekçeye verilen cevaplan da anlaşılacağı üzere, işlemin mevcut ve konusunun da belirli olduğu ortadadır.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteğinin kabulü ile Daire kararının bozulması gerekeceği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulunca, dosyanın tekemmül etmiş olması nedeniyle, yürütmenin durdurulması istemi görüşülmeyerek dosya incelendi, gereği görüşüldü;

Dava; İzmir İli, Bergama İlçesi, Ovacık-Çamköy-Narlıca köyleri mülki hudutları içerisindeki Normandy ( Eurogold ) Madencilik A.Ş. tarafından siyanür liçi yöntemiyle altın çıkarılması amacıyla kurulan işletmenin faaliyetinin devamına izin verilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu prensip kararının iptali istemiyle açılmıştır.

Danıştay Sekizinci Dairesinin 30.7.2002 günlü, E: 2002/2817, K: 2002/3936 sayılı kararıyla; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 3 üncü maddesinde dava dilekçesinde bulunması gereken hususların düzenlendiği ve dava konusu kararın aslı veya örneğinin dava dilekçesine ekleneceğinin öngörüldüğü, aynı Kanunun 15/5 inci maddesinde, dilekçenin reddedilmesi üzerine yenilenen dilekçede aynı yanlışlıklar yapıldığı takdirde davanın reddedileceğinin kurala bağlandığı, dava dilekçesinin dairenin 13.5.2002 günlü, 2378 sayılı kararı ile dava konusu işlemin veya kararın dilekçeye eklenmediği ve davanın konusunun ne olduğunun anlaşılmadığı gerekçesiyle 2577 sayılı Kanunun 15/1-d maddesi uyarınca reddedildiği, yasal süresi içinde yenidelenen dava dilekçesinde yine aynı hususlarda yanlışlık yapılarak dava konusu işlemin dilekçeye eklenmediği ve davanın konusunun net olarak ortaya konulmadığı, 2577 sayılı Kanunun 15/5 inci madesi uyarınca yenilenen dilekçede ikinci kez aynı yanlışlıkların yapıldığı gerekçesiyle dava reddedilmiştir.

Davacı; davanın konusunun hiçbir duraksamaya meydan vermeyecek şekilde açık olduğunu, dava konusu işleme ulaşılamadığının önceki dilekçelerde belirtildiğini, bu konudaki girişimlerin sonuçsuz kaldığını ve dava konusu Bakanlar Kurulu kararına ulaşılamadığını, yargı kararlarına rağmen işletmenin çalışmasını sürdürdüğünü öne sürerek, Daire kararının temyizen incelenip bozulmasını istemektedir.

Temyize konu olan Daire kararı, 2575 sayılı Danıştay Kanununun 86 ncı maddesi gereğince çalışmaya ara verme döneminde görev yapmak üzere oluşturulan Nöbetçi Daire tarafından verilmiş olduğundan, öncelikle Nöbetçi Dairenin ilk inceleme aşamasında davanın reddine karar vermeye yetkili olup olmadığının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.

Danıştay Beşinci Daire Üyesi Fettah Oto'nun, 2575 sayılı Danıştay kanununun 87 nci maddesinde, çalışmaya ara verme süresi içinde Nöbetçi Daire tarafından görülecek işlerin sayıldığı, bir hakkın kaybolması sonucunu doğuracak nitelikteki işlerin bu madde kapsamında yer almadığı, bu nedenle Nöbetçi Dairenin, ilk inceleme aşamasında davanın reddine karar vermeye yetkili olmadığı yolundaki karşı oyuna rağmen;

2575 sayılı Danıştay Kanununun 87 nci maddesinde, kanunen belli süre içinde karara bağlanması gereken işler, Nöbetçi Dairenin çalışmaya ara verme süresi içinde göreceği işler arasında sayıldığından ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun "Dilekçeler Üzirene İlk İnceleme" başlıklı 14 üncü maddesinin 4 üncü fıkrasında, ilk inceleme işleminin onbeş gün içinde sonuçlandırılacağı öngörüldüğünden, Nöbetçi Dairenin, ilk inceleme aşamasındaki tespit ettiği kanuna aykırılıklar konusunda karar vermeye yetkili olduğuna oyçokluğu ile karar verilerek, temyiz isteminin esastan incelenmesine geçildi:

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun "Kararın Bozulması" başlıklı 49. maddesinde "usul hükümlerine uyulmamış olması" bozma sebepleri arasında sayılmış olduğundan, temyiz merciince, temyizi istenen kararın usul hükümlerine uygun olup olmadığı yönünden incelemeye tabi tutulacağı açıktır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 15. maddesinin 5. fıkrasında yer alan "1 nci fıkranın ( d ) bendine göre dilekçenin reddedilmesi üzerine, yeniden verilen dilekçelerde aynı yanlışlıklar yapıldığı takdirde dava reddedilir" hükmü gereğince davanın reddi yolunda verilen kararın, temyizen incelenmesi sırasında; 2577 sayılı Kanunun 15. maddesinin 1. fıkrasının ( d ) bendi uyarınca verilen dilekçe red kararının da, temyiz edilen dava ret kararının dayanagını oluşturduğundan usul hükümleri yönünden incelemeye konu edilmesi hukuki açıdan kaçınılmazdır.

Her ne kadar, 2577 sayılı İdari Yargılama usulü Kanununun 15. maddesinin 4. fıkrası, aynı maddenin 1. fıkrasının ( e ) bendi uyarınca verilen dilekçe red kararlarına karşı temyiz yoluna gidilmesine imkan vermemekte ise de; bu husus, dilekçe red kararlarının, bu kararlar üzerine yeniden verilen dilekçelerde aynı yanlışlıkların yapılması nedeniyle verilen davanın reddi yolundaki kararların temyiz edilmesi üzerine, bu kararlarda birlikte incelemeye tabi tutulmasına engel teşkil edici bir nitelik taşımamaktadır.

Davacının, İzmir İli, Bergama İlçesi, Ovacık-Çamköy-Narlıca Köyleri mülki hudutları dahilindeki altın madeninin siyanür liçi yöntemiyle işletilmesine izin verilmesi yolundaki idari işlemlerin açılan davalar sonucu iptal edildiğini, verilmiş yargı kararlarına rağmen mahkeme kararlarının uygulanmaması sonucunu doğuracak şekilde Bakanlar Kurulu tarafından alınan prensip kararıyla faaliyetin devamına izin verildiğinin Sağlık Bakanının basın açıklamasından ve 3.4.2002 tarihli gazetelerdeki haberlerden öğrenildiğini belirterek bakılan davayı açıtığı; Danıştay Sekizinci Dairesinin 13.5.2002 günlü, E: 2002/1477, K: 2002/2738 sayılı kararıyla, dava konusu işlemin veya kararın dilekçeye eklenmediği ve davanın konusunun anlaşılamadığı gerekçesiyle dava dilekçesinin reddedildiği; bu karar üzerine davacı İzmir Barosu Başkanlığınca Başbakanlığa, Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğüne, Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğüne, Sağlık Bakanlığına, İzmir Valiliğine, Bergama Kaymakamlığına başvuruda bulunarak Bakanlar Kurulunca alınan prensip kararı talep edilmesine rağmen bu başvuruların cevapsız bırakıldığı dosyanın incelenmesinden anlaşılmaktadır.

Davacı İzmir Barosu Başkanlığının, İzmir İli, Bergama İlçesi Ovacık-Çamköy-Narlıca Mevkiinde Normandy ( Eurogold ) Madencilik A.ş. tarafından siyanür liçi yöntemiyle altın çıkartılması amacıyla kurulan işletmeye Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmeliğinin 11 inci maddesi uyarınca bir yıllık deneme izni verilmesine ilişkin 22.12.2000 günlü, 18847 sayılı Sağlık Bakanlığı işleminin iptali ve yürütmenin durdudulması istemiyle açtığı davada, İzmir 3. İdare Mahkemesinin 10.1.2002 günlü, E: 2001/401 sayılı kararıyla yürütmenin durdurulmasına karar verilmesi ve bu kararın Sağlık Bakanlığına 4.3.2002 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine Sağlık Bakanlığının 26.3.2002 günlü, 2552 sayılı Oluru ile yargı kararını uygulamak amacıyla deneme izninin ve adıgeçen işletmenin faaliyetinin durdurulması yolunda işlem tesis edilmesinden sonra, Bakanlar Kurulu prensip kararı ile adıgeçen işletmenin faaliyetine izin verildiğinin öğrenilmesi üzerine bakılan dava açıldığından davanın konusunun; yargı kararlarına rağmen adıgeçen işletmenin faaliyetinin devamına izin verilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu Kararı olduğu kuşkusuzdur.

Bakanlar Kurulu tarafından adıgeçen işletmenin faaliyetinin devamına izin verilmesine ilişkin olarak alınan karar, Resmi Gazete'de yayımlanmamış ve ilan edilmiş olduğundan kamuoyu nezdinde aleniyet kazanmamış olup, hukukun üstünlüğünü savunmak ve korumak işlevine sahip bir meslek örgütü olan İzmir Barosu Başkanlığının, televizyon ve gazetelerde yer alan haberler üzerine sözkonusu Bakanlar Kurulu Kararının iptali istemiyle açtığı davada; dava dilekçesine, kendisine yazılı olarak bildirilmemiş ve yaptığı tüm başvurulara rağmen elde edememiş olduğu Bakanlar Kurulu Kararını eklememesinin dava açma hakkının kullanılmasına engel oluşturmaması gerekir. Zira böyle bir fiili imkansızlık durumunda idari yargı mercilerinin re'sen inceleme yetkisini kullanarak dava konusu Bakanlar Kurulu Kararının varlığını araştırması ve bu araştırma sonuuna göre bir karara varması mümkün bulunmaktadır.

Bu durumda davanın konusunun açık olması ve dava konusu Bakanlar Kurulu Kararının, davacının yaptığı başvurulara rağmen yazılı olarak bildirilmemiş olması karşısında, dava açma hakkının kullanılmasını engel oluşturacak şekilde verilen dilekçe red kararında ve bilahere yenilenen dilekçede aynı yanlışlıklar yapıldığından bahisle davanın reddine karar verilmesinde usul hükümleri açısından hukuki isabet görülmemiştir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüne, Danıştay Sekizinci Dairesinin 30.7.2002 günlü, E: 2002/2817, K: 2002/3936 sayılı kararının BOZULMASINA, 7.3.2003 günlü gerekçede oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY :

İzmir İli, Bergama İlçesi, Ovacık-Çamköy-Narlıca Köyleri mülki hudutları dahilindeki Normandy ( Eurogold ) Madencilik A.Ş. tarafından siyanür liçi yöntemiyle altın çıkarılması amaıyla kurulan işletmenin faaliyetinin devamına izin verilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu prensip kararının iptali istemiyle açılan davada; Danıştay Sekizinci Dairesince verilen ve 2577 sayılı Kanunun 15/5. maddesi uyarınca yenilenen dilekçede ikinci kez aynı yanlışlıklar yapıldığından davanın reddine ilişkin bulunan 30.7.2002 günlü, E: 2002/2817, K: 2002/3936 sayılı kararın temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 3 üncü maddesi gereğince, dava konusu işlemin veya kararın dava dilekçesine eklenmediği ve davanın konusunun da anlaşılamadığı gerekçesiyle Danıştay Sekizinci Dairesince verilen 13.5.2002 günlü, E: 2002/1477, K: 2002/2738 sayılı dilekçe red kararı, 2577 sayılı Kanunun 15 inci maddesinin 4 üncü fıkrası uyarınca temyiz yoluna başvurulamayaak kararlar arasında yer aldığından yenileme dilekçesinde aynı yanlışlıklar yapıldığı gerekçesiyle verilen dava red kararının temyizen incelemesi sırasında, dilekçe red kararının da temyiz incelemesine tabi tutulması hukuken mümkün değildir.

Ancak bakılan davada, dilekçe red kararı üzerine verilen yenileme dilekçesi ve eklerinin incelenmesi sonucu, dilekçe red kararının gereğinin yerine getirilmesinin fiilen imkansız olduğunun anlaşılması karşısında, dilekçe red kararı ile istenilen hususların gereğinin yerine getirilmediğinden ve yenileme dilekçesinde aynı yanlışlıkların yapıldığından sözedilmesi mümkün bulunmayıp, bu nedenle Dairece aynı yanlışlıklar yapıldığı gerekçesiyle davanın reddi yolunda verilen kararda hukuki isabet bulunmamaktadır.

Temyize konu Daire kararının bu gerekçe ile bozulması gerektiği oyu ile çoğunluk kararının gerekçesine katılmıyorum.

T.C.

DANIŞTAY

İDARİ DAVA DAİRELERİ GENEL KURULU

E. 2004/2163

K. 2004/788

T. 7.10.2004

• SİYANÜR LİÇİ YÖNTEMİYLE ALTIN ÇIKARTILMASI ( İşletmenin Faaliyetine İzin Verilmesine İlişkin Bakanlar Kurulu Prensip Kararı - Baro Başkanlığının İptali İstemiyle Dava Açma Ehliyeti Bulunduğu )

• ALTIN ÇIKARTILMASI ( Siyanür Liçi Yöntemiyle/İşletmenin Faaliyetine İzin Verilmesine İlişkin Bakanlar Kurulu Prensip Kararı - Baro Başkanlığının İptali İstemiyle Dava Açma Ehliyeti Bulunduğu )

• BARO BAŞKANLIĞININ DAVA AÇMA EHLİYETİ ( Bakanlar Kurulu Prensip Kararının İptali İstemiyle/Siyanür Liçi Yöntemiyle Altın Çıkartılması - Yargı Kararının Uygulanmadığı ve Çevre Sorunlarına Yol Açtığını Öne Sürerek )

• BAKANLAR KURULU KARARININ İPTALİ İSTEMİ ( Baro Başkanlığının Dava Açma Ehliyeti Bulunduğu/Yargı Kararının Uygulanmadığı ve Çevre Sorunlarına Yol Açtığını Öne Sürülerek - Siyanür Liçi Yöntemiyle Altın Çıkartılması )

• YARGI KARARLARININ UYGULANMAMASI ( Öne Sürülerek Baro Başkanlığının Bakanlar Kurulu Prensip Kararının İptali İstemiyle Dava Açma Ehliyeti Bulunduğu )

• ÇEVRE SORUNLARINA YOL AÇMAK ( Öne Sürülerek Baro Başkanlığının Bakanlar Kurulu Prensip Kararının İptali İstemiyle Dava Açma Ehliyeti Bulunduğu )

• DAVA AÇMA EHLİYETİ ( Baro Başkanlığının Bakanlar Kurulu Prensip Kararının İptali İstemiyle - Yargı Kararının Uygulanmadığı ve Çevre Sorunlarına Yol Açtığını Öne Sürülerek )

• HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNÜ SAVUNMAK VE KORUMAK ( Baroların da Görevli Bulunduğu - Baro Başkanlığının Bakanlar Kurulu Prensip Kararının İptali İstemiyle Dava Açma Ehliyeti Bulunduğu )

2709/m. 138

2577/m. 2/1-a

1136/m. 76, 95

ÖZET : ... Madencilik A.Ş. tarafından siyanür liçi yöntemiyle altın çıkartılması amacıyla kurulan işletmenin faaliyetine izin verilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu prensip kararının iptali istemiyle İzmir Barosu Başkanlığınca açılan davayı ehliyet yönünden reddeden Daire kararı temyiz edilmiştir.

Hukukun üstünlüğünü savunmak ve korumakla görevli bulunan baronun, "yargı kararlarının gereğinin yerine getirilmesi" ilkesine aykırı davranıldığı ve çevre sorunlarına yol açtığını öne sürdüğü bakanlar kurulu kararının iptali istemiyle dava açma ehliyeti bulunmaktadır.

İstemin Özeti : Danıştay Sekizinci ve Altıncı Daireleri müşterek kurulunun 23.6.2004 günlü, E:2004/27, K:2004/3012 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması davacı tarafından istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Danıştay Sekizinci ve Altıncı Daireleri müşterek kurulunca verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hakimi Aylin Bayram'ın Düşüncesi : Hukukun üstünlüğünü korumakla yükümlü bulunan İzmir Barosu Başkanlığının, yargı kararının uygulanmadığı nedeniyle dava konusu Bakanlar Kurulu Kararının iptali istemiyle dava açma ehliyeti bulunduğundan, aksi yöndeki temyize konu kararın bozulmasının gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı Cem Erbük'ün Düşüncesi : İzmir ili, Bergama ilçesi, Ovacık-Çamköy-Narlıca Köyleri mülki sınırları içerisinde ... Madencilik A.Ş. tarafından siyanür liçi yöntemiyle altın çıkartılması amacıyla kurulan işletmenin faaliyetine izin verilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu prensip kararının iptali istemiyle İzmir Barosu Başkanlığınca açılan davayı ehliyet yönünden reddeden Daire kararı temyiz edilmiştir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-a maddesinde iptal davaları; idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar olarak tanımlanmıştır.

İptal davaları ile idari işlemlerin hukuka uygun olup olmadığının tesbiti, hukukun üstünlüğünün ve dolayısıyla idarenin hukuka bağlılığının sağlanması amaçlandığına göre, bu tür davalarda menfaat ilişkisinin dar yorumlanmaması gerekmektedir.

Diğer taraftan 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 76 ncı maddesinde barolar, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak amacıyla tüm çalışmaları yürüten tüzel kişiliği bulunan, kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşu olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla kamu yararını koruma görev ve yükümlülüğü bir kamu kurumu olmasının doğal sonucudur.

Görülen davada hukuk devleti ve Anayasanın 138 inci maddesinin zorunlu gereği olan "yargı kararlarının gereğinin yerine getirilmesi" ilkesine aykırı davranıldığı ileri sürülerek dava konusu işlemin iptali istenildiğinden, kamu yararını ile hukukun üstünlüğünü korumak ve savunmakla yükümlü olan Bara Başkanlığı tarafından açılan bu davada menfaat ilişkisi bulunduğu kabul etmek gerekmektedir.

Açıklanan nedenlerle, müşterek heyetçe verilen kararın bozulması gerekeceği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulunca dosyanın tekemmül ettiği görülmekle davacının yürütmenin durdurulması istemi görüşülmeyerek, dosya incelendi gereği görüşüldü:

KARAR : Dava İzmir ili, Bergama ilçesi, Ovacık-Çamköy-Narlıca Köyleri mülki hudutları dahilindeki .., Madencilik A.Ş. tarafından siyanür liçi yöntemiyle altın çıkarılması amacıyla kurulan işletmenin faaliyetine izin verilmesine ilişkin 29.3.2002 günlü Bakanlar Kurulu Prensip Kararının iptali istemiyle açılmıştır.

Danıştay Sekizinci ve Altıncı Daireleri müşterek kurulunun 23.6.2004 günlü, E:2004/27, K:2004/3012 sayılı kararıyla; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-a maddesinde, idari işlemler hakkında, yetki şekil, sebep, konu, maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davalarının idari dava türleri arasında sayıldığı, iptal davasının subjektif ehliyet koşulunun "menfaat ihlali" olarak yer aldığı, sözü edilen yasal düzenleme uyarınca ve içtihat ve doktrine göre; tek taraflı irade açıklamasıyla kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelikte tesis edilen idari işlemlerin, ancak bu idari işlemle meşru, kişisel ve güncel bir menfaat ilgisi kurulabilenler tarafından iptal davasına konu edilebileceğinde kuşku bulunmadığı, iptali istenilen işlemin, 1136 sayılı Yasanın 76. maddesi uyarınca; avukatlık mesleğine mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, avukatlık mesleğinin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini, iş sahipleri ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere meslep disiplini ve ahlakını korumak amacıyla kurulan tüzel kişiliğe sahip kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu olan davacının, belirtilen anlamda meşru, kişisel ve güncel bir menfaatini etkilemediği, dolayısıyla işlemle menfaat ilişkisi bulunmadığının anlaşıldığı gerekçesiyle davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmiştir.

Davacı, 23.6.2004 günlü, E:2004/27, K:2004/3012 sayılı bu kararı temyiz etmekte ve yargı kararlarına rağmen dava konusu kararla Bergama-Ovacık altın madeni işletmesinin faaliyetinin devamına karar verildiğini, hukukun üstünlüğünü savunmak ve korumak işlevine sahip bir meslek örgütü olması nedeniyle dava açma ehliyetinin bulunduğunu öne sürerek bozulmasını istemektedir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinin 1. bendinin 4577 sayılı Yasa ile değişik ( a ) alt bendinde, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları idari dava türleri arasında tanımlanmıştır.

İdarenin eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluğunun yargısal denetim yoluyla sağlanmasında en etkin araçlardan biri iptal davaları olduğundan, iptal davalarında "menfaat ihlali" olarak tanımlanan subjektif ehliyet koşulunun subjektif hak ihlallerinin giderilmesiyle birlikte idari işlemlerin hukuka uygunluğunun denetlenebilmesi kapsamında belirlenmesi gereği açıktır.

2577 sayılı Yasanın 2. maddesinde tanımlanan, iptal davası açılmasının ön koşullarından olan menfaat ihlali, içtihatlar ve doktrin tarafından, idari işlemle meşru, kişisel ve güncel bir menfaat ilgisinin kurulması gereği şeklinde tanımlanmaktadır. Menfaatin kişisel olma özelliği ise, idari bir işlemin doğrudan doğruya o kişi hakkında yapılmış olması anlamına gelmeyip, doğrudan veya dolaylı olarak o kimseyi de etkilemesidir.

Bu bağlamda, idari yargının idari işlemin etkin ve yaygın biçimde hukuka uygunluk denetiminin sağlanması işlevi gözönünde bulundurularak, gerçek veya tüzel kişilerin menfaat ilgisini kurdukları idari tasarrufları iptal davası yoluyla yargı yeri önüne getirmeleri durumunda, iptal davası ile " menfaat" ilgilerinin bulunup bulunmadığının belirlenmesinde davacının idari işlem karşısındaki durumu, statüsü ve sıfatının ortaya konması gerekmektedir.

Olayda, avukatların meslek kuruluşu olan İzmir Barosu Başkanlığı tarafından; kesinleşmiş yargı kararını etkisiz hale getirmeyi amaçlayan ve çevre sorunlarına neden olabilecek nitelikte bir işlem olduğu öne sürülerek 29.3.2002 günlü Bakanlar Kurulu Prensip Kararının iptali istenilmektedir.

1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 4667 sayılı Yasa ile değişik 76. maddesinde; Barolar, avukatlık mesleğini geliştirmek, meslek mensuplarının birbirleri ve iş sahipleri ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni sağlamak; meslek düzenini, ahlakını, saygınlığını, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak, avukatların ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla tüm çalışmaları yürüten, tüzel kişiliği bulunan, çalışmalarını demokratik ilkelere göre sürdüren kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu olarak tanımlanmış, yine aynı Yasanın Baro Yönetim Kurulunun görevlerinin sayıldığı 95. maddesinin 21. bendinde de, yönetim kurulunun, hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak, korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmakla görevli olduğu belirlenmiştir.

Bu durumda, hukukun üstünlüğünü savunmak ve korumakla görevli bulunan Baronun, yargı kararının uygulanmadığı ve çevre sorunlarına yol açtığını öne sürdüğü Bakanlar Kurulunca alınan prensip kararı ile menfaat ilgisinin bulunduğunun açık olması nedeniyle, bakılmakta olan davayı açmakta ehliyeti bulunduğundan, aksi yöndeki temyize konu kararda isabet görülmemiştir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle, Danıştay Sekizinci ve Altıncı Daireleri Müşterek Kurulunun 23.6.2004 günlü, E:2004/27, K:2004/3012 sayılı kararının bozulmasına, uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmek üzere dosyanın Danıştay Sekizinci Dairesine gönderilmesine 7.10.2004 günü oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY :

Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, Danıştay Sekizinci ve Altıncı Daireleri Müşterek Kurulunun 23.6.2004 günlü, E:2004/27, K:2004/3012 sayılı kararının bozulmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığından temyize konu kararın onanması oyuyla, karara karşıyız.

DANIŞTAY

SEKİZİNCİ DAİRE

Karar Yılı 2006

Karar No 1138

Esas Yılı 2005

Esas No 2927

Karar Tarihi 22/03/2006

KARAR METNİ

BAKANLAR KURULUNCA ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI'NIN YERİNE GEÇİLEREK YARGI KARARININ UYGULANAMAZ HALE GETİRİLMESİ SONUCUNU DOĞURACAK ŞEKİLDE TESİS EDİLEN İŞLEMDE YETKİ YÖNÜNDEN HUKUKA UYARLIK GÖRÜLMEDİĞİ HK.<
Davacı : İzmir Barosu - İZMİR
Vekili : ...
Davalı : Başbakanlık-ANKARA
İstemin Özeti : Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliği uyarınca düzenlenen ÇED Raporu üzerine Çevre Bakanlığınca tesis edilen İzmir, Bergama, Ovacık-Çamköy Mevkiinde bulunan altın madenine siyanür liçi yöntemiyle işletme izni verilmesi yolundaki ÇED olumlu görüşü işleminin iptaline ilişkin idare mahkemesi kararının Danıştayca onanarak kesinleşmesinden sonra anılan madenin işletilmesine devam edilmesi yolundaki 29.3.2002 günlü, 2002/4 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının; mahkeme kararlarının uygulanmasını engellediği ve bağlayıcılığını ortadan kaldırdığı, kuvvetler ayrılığı ilkesini ağır bir biçimde zedelediği, yargı kararının uygulanmaması esasını getiren bu kararın yetki ve sebep yönünden açık ve ağır bir şekilde hukuka aykırı olduğu öne sürülerek iptali istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Dava konusu Bakanlar Kurulu prensip kararının hükümet politikası çerçevesinde alınmış bir siyasi karar olduğu, prensip kararlarını Cumhurbaşkanının imzalamasının gerekmediği, bu tür kararların genellikle bir Kanunun çeşitli bakanlıklara yetki verdiği bir konuda dikkate alınacak esasları belirleyen veya milli güvenlik konularında alınan kararlar olduğundan icrai nitelik taşımadıkları, Bakanlar Kurulunun çeşitli konularda kabul ettiği kimi ilkeleri belirlemeleri ve sadece ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına yönelik açıklayıcı kararlar olmaları nedeniyle de yayımlanmadıkları, prensip kararlarıyla hükümetin çeşitli konulardaki temel siyaset ve ilkelerinin belirlendiği, bu nedenle dava konusu kararın sürdürülebilir kalkınma prensibinin madencilik sektörüne ve ayrıca kamu oyunda son yıllarda tartışma konusu yapılan altın ve gümüş madenciliği alanına da uygulanması gereği doğrultusunda alınmış genel nitelikte ve yürütme-idare ilişkileri uyarınca, uygulayıcı idareleri yönlendirici, özellikte tavsiye ve prensip kararı özelliği taşıdığından idari davaya konu olabilecek kesin ve yürütülebilir nitelikte bir işlem olmadığı; daha önce verilen mahkeme kararlarının uygulandığı, hiçbir faaliyete izin verilmediği, TÜBİTAK'dan alınan raporda, ilgili Danıştay kararında insan ve çevre sağlığını tehdit ettiği öne sürülen risklerin tümüyle giderildiği ya da kabul edilebilir sınırların çok altında kaldığı; tesisin mevcut özellikleriyle üretim teknolojisi ve sağlanmış olan çevresel koşullar açısından dünyada altın madenciliği için öngörülüp uygulanmakta olan en uygun teknoloji düzeyini ya da daha iyisini yansıttığı, tesisin ve aynı koşullarda benzerlerinin, çevreye uyumlu ve duyarlı birer iktisadi faaliyet olarak işletmeye geçirilmelerinin, sürdürülebilir kalkınma kavramı çerçevesinde ülkemiz menfaatleri açısından uygun ve yararlı olacağı sonucuna varıldığının belirtildiği, denemelerde alınan sonuçların kabul edilebilir sınır değerlerin altında olduğu, olumsuz bir bulguya rastlanılmadığı, açıklanan tüm bu nedenlerle altın ve gümüş madeninin işletilmesinin devamına izin verildiği, dava konusu kararın yargı kararlarının uygulanmasını engelleyici, onları değiştirici nitelik taşımadığı, bu yere 28.07.2004 gününde ÇED olumlu belgesi verildiği ileri sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi İbrahim ÖZDEMİR'in Düşüncesi : İzmir, Bergama, Ovacık-Çamköy Mevkiinde bulunan altın madeni işletmeciliğine; taahhütname koşullarının yerine getirilmesi, işletme öncesinde, işletme sırasında ve işletme kapandıktan sonra firmanın sorumluluğunun sona ermesine kadar geçecek süre içerisinde İzmir Valiliği'nin başkanlığında ve koordinatörlüğünde oluşturulacak İzleme Denetleme Komisyonunca faaliyetin taahhütname çerçevesinde izlenmesi ve denetlenmesi, çevre mevzuatına uyulması, ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından yürürlükteki mevzuat uyarınca diğer önlemlerin alınması kaydıyla izin verilmesine ilişkin Çevre Bakanlığı işleminin yargı kararıyla iptal edilmesinden sonra, çevreye yapılacak olumsuz etkileri giderici ya da kabul edilebilir sınırlara çekici önlemler içeren değişiklikleri gösteren yeni bir ÇED Raporu veya ÇED Raporuna yeni önlemlerin ilave edilmesi suretiyle 2872 sayılı Yasa uyarınca yetkili olan Bakanlığa sunularak Çevresel Etki Değerlendirmesi süreci yönünden bakanlık tarafından bir işlem tesis edilmeden Bakanlar Kurulunca ÇED olumlu görüşü işlemi mahkemece iptal edilen İzmir, Bergama, Ovacık-Çamköy Mevkiinde bulunan altın madeninin işletilmesinin devamına izin verilmesinde yetki yönünden hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu kararın iptali gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı Ülkü ERBÜK'ün Düşüncesi : Davacı İzmir Barosu Başkanlığı, İzmir İli, Bergama İlçesi, Ovacık-Çamköy-Narlıca Köyleri mülki sınırları içindeki Normandy (Eurogold) Madencilik A.Ş. tarafından siyanür liçi yöntemiyle altın çıkartılması amacıyla kurulan işletmenin faaliyetine izin verilmesine ilişkin Bakanlar Kurulunun 29.3.2002 tarihli prensip kararının iptalini istemektedir.
Çevre Bakanlığınca Eurogold Madencilik A.Ş.ne, İzmir Valiliğinin başkanlığında ve koordinatörlüğünde oluşturulacak İzleme Denetleme Komisyonunca faaliyetin taahhütname çerçevesinde izlenmesi ve denetlenmesi kaydıyla altın madeni işletmeciliğine izin verilmesine ilişkin işlemin, insanın yaşama hakkını ve devletin de çevre sağlığını koruma, çevre kirlenmesini önleme, herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içerisinde sürdürmesini sağlama ödevlerini dikkate aldığımızda, Çevresel Etki Değerlendirme ve bilirkişi raporlarında da öngörülen olası risk faktörleriyle çalışan ve bu riskin gerçekleşmesi halinde doğrudan veya çevrenin bozulması ile dolaylı olarak insan yaşamını etkileyeceği kesin olan siyanür liçi yöntemiyle altın madeni işletilmesine izin verilmesinde kamu yararına uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle iptaline ilişkin İzmir 1.İdare Mahkemesinin 13.5.1997 gün ve E:1997/635, K:1997/876 sayılı kararı Danıştay Altıncı Dairesince 1.4.1998 gün ve E:1998/512, K:1998/1830 sayılı kararı ile onanmasından sonra, Bakanlar Kurulunca, TUBİTAK'ın Ekim-1999 tarihli raporuna göre insan ve çevre sağlığını tehdit ettiği öne sürülen risklerin tümüyle giderildiği ya da kabul edilebilir limitlerin çok altına düştüğünün belirtildiği, siyanür liç yönteminin 12 yıl içinde büyük gelişme gösterdiği gerekçeleriyle altın madeni tesislerinin ülke ekonomisine katkıları nedeniyle işletilmesine devam edilmesi yolunda dava konusu prensip kararının alındığı dosyanın incelenmesinden anlaşılmaktadır.
Anayasanın 138 inci maddesinin 4 üncü fıkrasında, "yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır, bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez" hükmü yer almaktadır.
Dava konusu Bakanlar Kurulu Kararı, daha önce İzmir İdare Mahkemesince, Çevre Bakanlığınca ÇED olumlu görüşüne göre altın madenine siyanür liçi yöntemiyle işletme izni verilmesi yolunda tesis edilen işlem iptal edilmesine rağmen, altın madeninin işletilmesinin devamı konusunda ilgili ve yetkili idareleri işlem tesis etme hususunda bağlayıcı ve bu haliyle yargı kararının uygulanmasını engelleyici nitelikte bulunmaktadır.
Kaldıki, 2872 sayılı Çevre Kanunu ve ilgili Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliği uyarınca Çevresel Etki Değerlendirme süreci içinde yeniden işlem tesis etmeye Çevre ve Orman Bakanlığı yetkili olup, Bakanlar Kurulunun bu konuda bir yetkisi de bulunmamaktadır.
Davalı idare savunmasında, Koza Altın İşletmeleri A.Ş.nin (Normandy Madencilik A.Ş.) Çevre ve Orman Bakanlığına başvurduğunu, teknolojisini yenilediği için yeni teknolojiye dayanarak 27.8.2004 tarihinde yeni Çevresel Etki Değerlendirme olumlu belgesini aldığını belirtmekteyse de, bu gelişmeler davaya konu kararın hukuka aykırılığını kaldıracak nitelikte değildir.
Yukarıda anılan Anayasa hükmüne aykırı olarak, kesinleşen yargı kararında belirtilen gerekçeler gözönünde tutularak Çevre Kanunu ve ilgili yönetmelik hükümlerine uygun yeni bir çevresel etki değerlendirme raporu olmaksızın ve yetkili Bakanlıkca gerekli işlemler tesis edilmeden bu konuda yetkisi bulunmayan Bakanlar Kurulunca altın madeninin işletilmesine izin verilmesine ilişkin dava konusu kararda hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Dava konusu Bakanlar kurulu prensip kararının iptali gerekeceği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Altıncı ve Sekizinci Dairelerince 2575 sayılı Danıştay Kanununun (Ek-1).maddesi uyarınca, duruşma için önceden belirlenen 22.03.2006 gününde, birlikte yapılan duruşmada, davacı vekilinin gelmediği görüldükten ve davalı idare temsilcisinin savunması ile Danıştay Savcısının düşüncesi alındıktan sonra işin gereği görüşüldü:
Dava, Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliği uyarınca düzenlenen ÇED Raporu üzerine Çevre Bakanlığınca tesis edilen İzmir, Bergama, Ovacık-Çamköy Mevkiinde bulunan altın madenine siyanür liçi yöntemiyle işletme izni verilmesi yolundaki ÇED olumlu görüşü işleminin iptaline ilişkin idare mahkemesi kararının Danıştayca onanarak kesinleşmesinden sonra anılan madenin işletilmesine devam edilmesi yolundaki 29.3.2002 günlü, 2002/4 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının iptali istemiyle açılmıştır.
İzmir, Bergama, Ovacık-Çamköy Mevkiinde bulunan altın madeni işletmeciliğine; taahhütname koşullarının yerine getirilmesi, işletme öncesinde, işletme sırasında ve işletme kapandıktan sonra firmanın sorumluluğunun sona ermesine kadar geçecek süre içerisinde İzmir Valiliği'nin başkanlığında ve koordinatörlüğünde oluşturulacak İzleme Denetleme Komisyonunca faaliyetin taahhütname çerçevesinde izlenmesi ve denetlenmesi, çevre mevzuatına uyulması, ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından yürürlükteki mevzuat uyarınca diğer önlemlerin alınması kaydıyla izin verilmesine ilişkin Çevre Bakanlığı işlemi, Danıştay Altıncı Dairesinin 13.5.1997 günlü, E:1996/5274 , K:1997/2310 sayılı bozma kararına uyularak İzmir 1.İdare Mahkemesinin 15.10.1997 günlü, E:1997/635, K:1997/876 sayılı kararıyla "insanın yaşama hakkını ve devletin de çevre sağlığını koruma, çevre kirlenmesini önleme, herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içerisinde sürdürmesini sağlama ödevlerini dikkate aldığımızda, Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) ve bilirkişi raporlarında da öngörülen olası risk faktörleriyle çalışan ve bu riskin gerçekleşmesi halinde doğrudan veya çevrenin bozulması ile dolaylı olarak insan yaşamını etkileyeceği kesin olan siyanür liçi yöntemi ile altın madeni işletilmesine izin verilmesi yolundaki dava konusu işlemde kamu yararına uygunluk bulunmadığı" gerekçesiyle iptal edilmiş; bu karar Danıştay Altıncı Dairesinin 1.4.1998 günlü, E:1998/512, K:1998/1830 sayılı kararıyla onanmış ve karar düzeltme istemi de reddedilerek mahkeme kararı kesinleşmiştir.
2709 sayılı TC Anayasasının 138.maddesinde, Yasama ve yürütme organları ile idarenin, mahkeme kararlarına uymak zorunda oldukları; bu organlar ve idarenin, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremeyecekleri ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyecekleri kurala bağlanmıştır.
2872 sayılı Çevre Kanununun 10.maddesinde: "Gerçekleştirmeyi planladıkları faaliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve işletmeler bir "Çevresel Etki Değerlendirme Raporu" hazırlarlar. Bu raporda çevreye yapılabilecek tüm etkiler göz önünde bulundurularak çevre kirlenmesine sebep olabilecek atık ve artıkların ne şekilde zararsız hale getirileceği ve bu hususta alınacak önlemler belirtilir. " hükmü ile; yürürlüktebulunan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin 6.maddesinde: "Bu Yönetmelik kapsamındaki bir projeyi gerçekleştirmeyi planlayan gerçek ve tüzel kişiler; Çevresel Etki Değerlendirmesine tabi projeler için Çevresel Etki Değerlendirme Raporu, Ek-II'ye tabi projeler için proje tanıtım dosyası hazırlamak, ilgili makamlara sunmak ve projelerini verilen karara göre gerçekleştirmekle yükümlüdürler.
Kamu kurum ve kuruluşları, bu Yönetmelik hükümlerinin yerine getirilmesi sürecinde proje sahiplerinin isteyeceği her türlü bilgi, döküman ve görüşü vermekle yükümlüdürler.
Bu Yönetmeliğe tabi projeler için "Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu" kararı veya "Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir." kararı alınmadıkça bu projelere hiç bir teşvik, onay (Çevre düzeni plan tadilatı onayları dahil), izin, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez, proje için yatırıma başlanmaz." hükmü yer almaktadır.
Dava konusu Bakanlar Kurulu kararı, daha önce mahkeme kararlarıyla ÇED Raporu üzerine Çevre Bakanlığınca tesis edilen İzmir, Bergama, Ovacık-Çamköy Mevkiinde bulunan altın madenine siyanür liçi yöntemiyle işletme izni verilmesi yolundaki ÇED olumlu görüşü işleminin iptal edilmesi üzerine, anılan madenin işletilmesinin devamı konusunda ilgili ve yetkili idareleri işlem tesis etme hususunda bağlayıcı ve bu haliyle yargı kararlarının uygulanmasını engelleyici nitelik taşıyan, kesin ve yürütülebilir nitelikte bir idari işlemdir.

Anayasa'nın 8. maddesinde, yürütme yetkisi ve görevinin, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılacağı ve yerine getirileceği hükme bağlanmıştır.
Başbakan ve Bakanlardan oluşan Bakanlar Kurulunun görevleri Anayasa'da ve kanunlarda açıkça belirtilmiş bulunmaktadır. Bakanlar Kurulunun görev ve yetkilerinin Anayasa'ya ve kanunlara dayanılarak kullanılması gerektiği, kanunla açıkça yetki verilmeyen bir konuda karar alınamayacağı ve düzenleme yapılamayacağı açıktır.
Dosyanın incelenmesinden; Çevre Kanunu uyarınca hazırlanan Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Raporu'na göre Çevre Bakanlığınca incelenerek anılan yerde altın madeni işletmeciliğine izin verildiği, bu işlemin İdare Mahkemesince iptal edilerek kesinleşmesinden sonra anılan şirket tarafından Çevre Bakanlığı'na ve Başbakanlığa yapılan başvurularla gerekli önlemlerin alındığı belirtilmek suretiyle bu tesiste mevzuata ve hukuka uygun önlem alınıp alınmadığının saptanmasının istenildiği, TUBİTAK tarafından hazırlanan rapor sonucunda 5.4.2000 tarihli Başbakanlık yazısı ile, risk faktörlerinin proje ile ilgili olarak alınmış ilave önlemlerle ortadan kalktığı, bu nedenle ilgili bakanlıklarca konunun değerlendirilerek işlemin tekemmül ettirilmesi gereğinin bildirildiği, bu işlemin İzmir 1. İdare Mahkemesince 01.06.2001 tarihinde iptal edildiği (kararın henüz kesinleşmediği), bu yazı üzerine Orman Bakanlığınca verilen izinlerin uzatıldığı, Sağlık Bakanlığınca da 22.12.2002 tarihinde tesise 1 yıllık deneme izni verildiği, bu işleme karşı açılan davada İzmir 3. İdare Mahkemesince 10.1.2002 günlü, E:2001/401 sayılı kararla yürütmenin durdurulmasına karar verildiği ve bu karar üzerine işletmenin çalışmasının durdurulduğu, daha sonra tesislerin ülke ekonomisine katkıları nedeniyle işletilmesine devam edilmesinin uygun görülmesi yolundaki dava konusu Bakanlar Kurulu prensip kararının alındığı anlaşılmaktadır.
Altın ve gümüş madeni işletilmesine yönelik olan uyuşmazlığa konu işletme ile ilgili gerekli olan prosedür ve bu prosedürün tamamlanması aşamasında işlemleri tesis etme konusunda yetkili olan merciler ilgili Yasal mevzuatta belirlenmiş bulunmaktadır. Bu kapsamda, olayda işletmeye ilişkin olarak verilmiş bulunan ÇED olumlu görüşü yargı kararı ile iptal edilmiş bulunduğuna göre, 2872 sayılı Çevre Kanunu ve ilgili Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliği uyarınca bu konuda yeniden işlem tesis etmeye Çevre ve Orman Bakanlığı yetkili olup, anılan mevzuat ile bu konuda Bakanlar Kuruluna herhangi bir yetki verilmemiş olması nedeniyle, Bakanlar Kurulunca Çevre ve Orman Bakanlığı'nın yerine geçilerek yargı kararının uygulanamaz hale getirilmesi sonucunu yaratan dava konusu işlemin tesis edilmesinde yetki yönünden hukuka uyarlık görülmemiştir.
Davalı idare savunmasında, dava konusu tesis için yenilenen teknojiye dayanılarak Çevre ve Orman Bakanlığınca 27.08.2004 gününde ÇED Olumlu Belgesinin verildiği belirtilmekte ise de; bu gelişme, tesis edildiği tarih itibari ile dava konusu kararın hukuka aykırılığını ortadan kaldıracak nitelikte değildir.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu Bakanlar Kurulu kararının iptaline, 215.53.-YTL yargılama gideri ile Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi Uyarınca 900,00.-YTL Avukatlık Ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, 65,00.-YTL artan posta ücretinin isteği halinde davacıya iadesine 22.03.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.

 


 

Bergama İlçesi Ovacık, Çamköy mevkii altın madeninin siyanürle işletilmesi sonucu Eurogold AŞ’ye açılan davaların kısa kronolojisi:

1989- Enerji Bakanlığı Maden Dairesinden “arama ruhsatı” alınır.

1991- Maden Dairesi Başkanlığından “ön işletme ruhsatı” alınır.

           Orman Bakanlığından “işletme izni” alınır.

1991- Çevre Bakanlığına ÇED raporu için başvurulur.

             Maden işletilmeye başlanır.

1994- Çevre Bakanlığından taahhütnameye bağlı faliyet için ÇED olumludur görüşünü bildiren rapor alınır.

08.11.1994- 652 yuttaş 3 ayrı dava ile İzmir 1 İdare Mahkemesine ÇED raporunun iptali için başvururlar.

20.12.1994- İzmir valiliği oluru ile izleme denetleme komisyonu kurulur ve çalışmalara başlar.

1996- Sağlık Bakanlığından tesis izni alınır.

           İzmir Valiliği Bayındırlık Müdürlüğünden  yapı ruhsatı alınır.

02.07.1996- İzmir 1. İdare Mahkemesi davayı esastan reddeder.

13.05.1997- Danıştay 6. Dairesi İzmir 1.İM kararını BOZAR!

25.06.1997- Çevre Bakanlığı kararın düzeltilmesi talebinde bulunur ancak sonra yargılama sürecinin hızlanması için talebini geri alır.

26.06.1997- İzmir Barosu İzmir Valiliğinden Danıştay kararının uygulanmasını talep eder.

27.06.1997- İzmir Valiliği İzmir Barosuna kesinleşen bir yargı kararı olmadığını ve Enerji Bakanlığının görüşüne göre madenin işlemeye devam edeceğini bildirir.

29.07.1997- Davacı köylüler Çevre Bakanlığına bir ihtarname göndererek Danıştay kararının uygulanmasını talep ederler.

18.08.1997- Çevre Bakanlığı yargı kararının o aşamada uygulanmayacağını bildirir.

15.10.1997- İzmir 1.İM Danıltay kararına uygun olarak ÇED olumludur raporunu iptal eder.

17.10.1997- Mahkeme kararı Çevre Bakanlığına ve İzmir Valiliğine ulaştırılır.

22.10.1997- Mahkeme kararı Çevre Bakanlığına tebliğ edilir.

21.11.1997- Çevre Bakanlığı İzmir Valilipine izleme denetleme komisyonunun durdurulması gerektiğini bildirir.

18.12.1997- Asliye Mahkemesince yapılan keşifle madenin hala işletildipi tespit edilir.

01.04.1998- Danıştay 6. Dairesi İzmir 1. İmnin 15.10.1997 tarihli kararını ONAR!

1998- Eurogold Çevre Bakanlığına başvuruda bulunur. İlave önlemler alındığını bildiren rapor ile madenin yeniden çalıştırılmasını ister.

1999- Eurogold için Başbakanlık aracılığıyla Tübitak tarafından bir rapor hazırlattırılır. Risklerin giderildiğini bildiren raporla madenin yeniden çalıştırılmasını ister.

05.04.2000- Başbakanlık, Sağlık, Çevre, Enerji, Orman, İçişleri, Bayındırlık Bakanlıklarına gönderdiği yazısında işlemin tekemmül ettirilmesini bildirir.

Bu arada Eurogold ismini değiştirerek Normandy Madencilik AŞ olur.

22.12.2000- Sağlık Bakanlığı tesise 1 yıllık deneme izni verir.

01.06.2001- İzmir 1 İM Başbakanlığın “işlem tekemmül ettirilsin” talimatını iptal eder!

27.06.2001- İzmir Barosu İzmir 1.İM kararının uygulanması için Başbakanlığa ve ilgili Bakanlıklara başvuruda bulunur.

26.07.2001- Danıştay Nöbetçi dairesi maden işletmesi hakkında yürütmenin durdurulması kararı alır! Ancak esas hakkında karar vermez.

10.01.2002- İzmir 3. İM Sağlık Bakanlığının verdiği izin karşısında yürütmenin durdurulmasına karar verir.

26.03.2002- Sağlık Bakanlığı yargı kararını uygulamak amacıyla deneme iznini kaldırır ve faliyeti durdurma kararı alır.

01.04.2002- Sağlık Bakanı Osman Durmuş bir açıklama yaparak Bakanlar Kurulunun “mahkeme kararına karşın” Eurogold Madencilik AŞ’nin Ovacık latın Madenini işletmesinin sürdürülmesine ilişkin bir prensip kararı aldığını açıklar. 03.04.2002de gazetelere bu haber manşet olur.

29.03.2002- İzmir Barosu Başkanlığı Bakanlar Kurulu Prensip Kararının iptali için Danıştayda dava açar.

09.04.2002- İzmir Barosu Bakanlar Kuırulu prensip kararının yürütülmesinin durdurulması için  Danıştay 8. Dairede dava açar.

30.07.2002- Danıştay 8. Daire dava konusu işlemin dava dilekçeine eklenmemesi yüzünden dava konusunun açık olmadığı gerekçesiyle davayı reddeder.

07.03.2003- İzmir Barosu Danıştay 8. Dairesinin bu kararını temyiz etmiştir. Danıştay İdari DDGK: Danıştay 8. Dairenin kararını BOZAR!

23.06.2004- Danıştay 6. ve 8. Daireleri müşterek kurulu İzmir Barosu Başkanlığı’nın Bakanlar Kurulunun prensip kararının iptali için açtığı davada ehliyetinin bulunmadığı dolayısıyla davayı reddeder.

27.08.2004- Çevre ve Orman Bakanlığı tesise yeni bir ÇED olumludur raporu verir

İzmir Barosu Başkanığı kararı temyiz eder.

07.10.2004- Danıştay İDDGK: Danıştay 6. ve 8. Daireleri müşterek kurulunun kararını BOZAR!

İzmir Barosu Başkanlığı Bakanlar Kurulunun prensip kararına karşı tekrar dava açar.

Aralıklarla kapatılıp açılan altın madeni en son 21.05.2005’te tekrar açıldı.

22.03.2006- Danıştay 8. Daire İzmir Barosu’nun Başbakanlığa prensip kararının iptali için açtığı davada prensip kararını iptal eder!

HABERLER ve diğer kaynaklar

http://www.cnnturk.com/TURKIYE/haber_detay.asp?PID=318&HID=1&haberID=167260

http://www.geocities.com/siyanurlealtin/

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=182819

http://www.metalurji.org.tr/index.php?name=News&file=article&sid=22

http://www.bianet.org/2006/05/22/79348.htm

http://www.bianet.org/2006/05/12/78959.htm

HABERLER ve diğer kaynaklar: (devam)

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=151012

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=147138

http://www.maksimum.com/haberler/h/bergamali_koylulerin_altin_zaferi.php

http://www.tmmob.org.tr/modules.php?op=modload&name=News&file=article&sid=385&mode=thread

http://www.bianet.org/2006/10/11/86425.htm

 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı

 

 

 

 ÖÇKAN VE DİĞERLERİ/Türkiye Davası*

 

 

Başvuru No:46771/99

Strazburg

28 Mart 2006

 

    

 

            OLAYLAR

 

Dava, Bergama ilçesi (İzmir) sınırları dahilinde, Ovacık’ta altın madeni işletmesi izninin verilmesi ile ilgilidir. Bu konu AİHM’nin 10 Kasım 2004 tarihinde verdiği kararın konusuyla aynıdır (Taşkın ve diğerleri, no: 46177/99, AİHM 2004-...).

 

Başvuranlar, Bergama ve çevre köylerinde oturan şahıslardır.

 

Sonradan Normandy Madencilik A.Ş adını alan E. M. Eurogold Madencilik Anonim Şirketi “Şirket”, 16 Ağustos 1989 tarihinde, altın aramalarını başlatma iznini almıştır. Daha sonra Şirket mevzuatın gerekli kıldığı diğer izinleri almıştır.

 

2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 10. maddesine uygun olarak, çevre üzerindeki etkinin değerlendirilmesi prosedürü Çevre Bakanlığı’nın inisiyatifi ile başlatılmıştır.

 

26 Ekim 1992 tarihinde, etki incelemeleri ile ilgili hazırlıklar çerçevesinde, halka açık bir toplantı düzenlenmiştir. Köy halkı bu toplantı sırasında özellikle ağaçların kesimini, patlayıcı ve sodyum siyanür kullanımını kınamış; ayrıca, atıkların yeraltı suları içine sızması konusundaki kaygılarını dile getirmiştir. Atık barajı, deprem durumunda doğacak riskler ve kapanıştan sonra altın madeninin durumu hakkındaki birçok soru, toplantıda hazır bulunan uzmanlara sorulmuştur. Özellikle bir referandumun tertip edilmesi ve gerekli önlemlerin alınması talep edilmiştir.

 

Etki incelemesi, yirmi yedi aylık bir hazırlıktan sonra Çevre Bakanlığı’na sunulmuştur. Bakanlık, bu incelemenin sonuçlarına dayanarak, 19 Ekim 1994 tarihinde, Ovacık altın madenine işletme müsaadesinin verilmesini kararlaştırmıştır.

 

8 Kasım 1994 tarihinde, başvuranların da aralarında bulunduğu Bergama ve çevre köyleri halkı, Çevre Bakanlığı tarafından kabul edilmiş olan izin verme kararının iptal edilmesi için İzmir İdare Mahkemesi’ne başvuruda bulunmuşlardır. Değerli madenin çıkarılması için şirket tarafından siyanür kullanılmasının tehlikeleri, özellikle yeraltı su tabakasının kirlenmesi, mahalli bitki ve hayvanların yokedilmesi riskleri, belirtilen gerekçeler arasında yer almıştır. Ayrıca, bu türden bir işletme yönteminin insan sağlığı ve güvenliği için gösterdiği tehlikeyi belirtmişlerdir.

 

 

* Dışişleri Bakanlığı Çok taraflı Siyasî İşler Genel Müdürlüğü tarafından Türkçe’ye çevrilmiş olup, gayrıresmî tercümedir.

İdari Mahkeme, 2 Temmuz 1996 tarihinde, başvuranların talebini reddetmiştir. Mahkeme’nin değerlendirmesine göre, altın madeni çevresel etki değerlendirmesi kapsamında tayin edilen kriterlere uygundu ve itiraz edilen karar, çevreyi etkileyebilen projeler ile ilgili izin prosedürüne uygun olarak alınmıştı.

 

Başvuranların başvurduğu Danıştay, 13 Mayıs 1997 tarihinde, Mahkeme’nin kararını bozmuştur. Kendisine sunulan muhtelif uzman raporları ve çevresel etki değerlendirmesi tarafından ortaya konan şekli ile sözkonusu madencilik faaliyetinin fiziki, ekolojik, estetik, sosyal ve kültürel etkilerini değerlendirmeye almıştır. Bu incelemelerin, yerel ekolojik sistem ile insan sağlığı ve güvenliği için sodyum siyanür kullanımının tehlikelerini ortaya koyduğunu belirtmiş; sözkonusu maden işletme müsaadesinin hiçbir şekilde kamu yararına uygun olmadığı ve şirketin taahhüt ettiği güvenlik önlemlerinin, bu tür faaliyetlerin içerdiği riskleri yok etmek için yeterli olmadığı sonucuna varmıştır.

 

İdari Mahkeme, Danıştay kararına uyarak, 15 Ekim 1997 tarihinde, Çevre Bakanlığı tarafından kabul edilen izin verme kararını iptal etmiştir.

 

Danıştay, 1 Nisan 1998 tarihinde, idari mahkeme kararını onamıştır.

 

Bu arada, Danıştay Kararı, 20 Ekim 1997 tarihinde, Çevre Bakanlığı’na bildirilmiştir. Bakanlık, 23 Ekim 1997 tarihinde, Danıştay kararına göre, anlaşmazlık konusu işletmeye izinlerin veriliş şartlarını gözden geçirmek üzere yetkili mercileri göreve davet etmiştir.

 

Aynı zamanda, başvuranlar, idari yargı kararlarının uygulamaya konmasını sağlamak üzere, 24 Aralık 1997 tarihinde, Çevre Bakanı’na, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı’na, Orman Bakanı’na ve İzmir Valisi’ne bir ihbar mektubu göndermişlerdir.

 

İzmir Valiliği, 27 Şubat 1998 tarihinde altın madeninin kapatılmasını kararlaştırmıştır. Hükümet’e göre, maden Nisan 2001 tarihine kadar faaliyette bulunmamıştır.

 

Şirket, müsaade almak üzere 12 Ekim 1998, 28 Ocak ve 3 Mart 1999 tarihlerinde muhtelif bakanlıklara başvurmuştur.

 

Dönemin başbakanı, şirketin talebi konusuna doğrudan müdahale etmiştir. Başbakanın başvurusu üzerine Danıştay, 5 Aralık 1999 tarihli istişare niteliğinde olan bir görüşle, 3 Mayıs 1997 tarihli kararının altın madenlerinin işletilmesinde siyanür kullanımının mutlak yasaklanması olarak yorumlanamayacağını ve özel durumların dikkate alınabileceğini belirtmiştir.

 

Başbakan, buna paralel olarak, Mart 1999 tarihinde, altın madeni işletmesinde siyanür kullanımının muhtemel etkisi hakkında bir rapor hazırlaması için Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu’nu «TÜBİTAK» görevlendirmiştir.

 

TÜBİTAK tarafından hazırlanan uzmanlık raporu «TÜBİTAK Raporu» Ekim 1999 tarihinde teslim edilmiştir. Bu rapor, Danıştay kararında belirtilen insan sağlığı ile çevreyi tehdit eden risklerin, «sıfır atık» prensibine dayalı olan ve çevre ile uyumlu yüksek bir teknolojinin kullanımına bağlı olarak tamamen kaldırıldığı veya kabul edilebilir sınırların altına çekildiği ve ekolojik sistem üzerindeki etki riskinin, bilimsel kriterlere göre, kabul edilebilir seviyenin çok altında kaldığı sonucuna varmıştır.

Bakanlar Kurulu, 29 Mart 2002 tarihinde, Bergama (İzmir) ilçesi sınırları dahilinde Ovacık ve Çamköy civarında bulunan ve Normandy Madencilik A.Ş. şirketine ait altın madeninin faaliyetlerine devam edebileceğine ilişkin «bir prensip kararı» almıştır. Bu karar, kamuya açıklanmamıştır.

 

Danıştay Sekizinci Dairesi, 30 Temmuz 2002 tarihinde, 29 Mart 2002 tarihli Bakanlar Kurulu kararının usul yönünden iptalini amaçlayan ve İzmir Barosu tarafından yapılan iptal müracaatını usulden  kabul edilmez bulmuştur.

 

Danıştay Genel Kurulu, 7 Mart 2004 tarihinde, 30 Temmuz 2002 tarihli kararı bozmuştur. Danıştay Genel Kurulu, söz konusu altın madeni faaliyetlerinin tekrar başlatılması ile ilgili işlemlerin bu karara dayandırılmış olmasına rağmen itiraz konusu olan Bakanlar Kurulu kararının Resmi Gazete’de yayınlanmamış olduğunu ve kararın kamuya açıklanmadığını özellikle dikkate almıştır. Danıştay Genel Kurulu, itiraz konusu kararın bir kopyasını edinmek için davacı tarafın karşılaştığı imkansızlık karşısında, idari yargı merciinin, etkili bir hukuki başvurunun yapılmasını sağlamak üzere bu sureti elde etmesi gerektiğini değerlendirmiştir.

 

Danıştay Altıncı Dairesi, 23 Haziran 2004 tarihinde, Bakanlar Kurulu kararının yürütülmesinin durdurulmasını kararlaştırmıştır.

 

Bakanlar Kurulu kararının iptali ile ilgili müracaatı halen Danıştay önünde bulunmaktadır.

 

İzmir Valiliği, 23 Haziran 2004 tarihli karara dayanarak, 18 Ağustos 2004 tarihinde maden işletmesinin durdurulmasını kararlaştırmıştır.

 

Çevre ve Orman Bakanlığı, 27 Ağustos 2004 tarihli bir yazı ile, Şirket tarafından sunulan nihai etki incelemesi konusunda olumlu görüş verdiğini Normandy Madencilik A.Ş. şirketine bildirmiştir.

 

            HUKUK AÇISINDAN

 

            I. KABUL EDİLEBİLİRLİK HAKKINDA

 

            Başvuranlar, AİHS’nin 2, 6, 8 ve 13. maddelerinin ihlal edildiğini iddia etmektedirler.

 

            Hükümet hiçbir kabul edilemezlik itirazında bulunmamıştır.

 

            AİHM, başvuranların sayısının taraflar arasında ihtilaf konusu teşkil ettiğini gözlemlemektedir. Sonuç olarak ilk etapta başvuranların avukatı beş yüz beş başvurandan oluşan bir liste sunmasına rağmen, bütün vekaletnameleri sunamamıştır. Hükümet ise, bazı başvuranların imzaladığı başvurunun takibinden vazgeçtiğine dair mektuplar sunmuştur.

 

            AİHM, elinde bulunan unsurların tümünü gözönüne alarak, üç yüz on beş başvuranın gerekli ve uygun şekilde doldurdukları vekaletnamelerini sunduğunu belirtmektedir. Ancak, AİHM, tarafların argümanları ışığında, sözkonusu başvuranlar tarafından sunulan şikayetlerin, başvurunun incelendiği bu aşamada çözüme kavuşturulamayacak ancak esastan incelemeyi gerektiren ciddi maddi ve hukuki sorunlara neden olduğu kanaatindedir; buradan yola çıkarak, bu şikayetin AİHS’nin 35§3 maddesince açıkça dayanaktan yoksun olduğu söylenemez. Ayrıca, başka hiçbir kabul edilemezlik gerekçesi saptanmamıştır.

 

            II. AİHS’NİN 8. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA

 

Başvuranlar, ulusal makamlar tarafından siyanür yöntemi ile altın madeni işletmeciliğine izin verilmesi yönündeki kararla AİHS’nin 8. maddesi ile güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini iddia etmektedirler.

 

Hükümet, 8. maddenin bu davaya uygulanamayacağını ileri sürmekte ve başvurunun kabul edilemez bulunmasını talep etmektedir.

 

AİHM, Taşkın ve diğerleri (sözüedilen karar, § 113) kararında, madencilik faaliyetinin tehlikeli etkilerinin, bir çevre etkin değerlendirmesi çerçevesinde özel ve aile hayatıyla yeterince yakından ilgili olduğunu ortaya koyacak şekilde tespit edildiğinde, AİHS’nin 8. maddesinin duruma uygulandığını hatırlatmaktadır.

 

Bu durumda AİHM, ilgililerin, sözkonusu madenin işletilmesi için sodyum siyanür suyla yıkama tekniğine başvuran Ovacık altın madeni çevresinde bulunan köylerde yaşadıklarını not etmektedir. Yapılan birçok araştırma, altın madeninin neden olduğu riskleri ortaya koymuştur. Bu çalışmalara dayanarak Danıştay, 13 Mayıs 1997 tarihinde verilen izin kararının kamu menfaatiyle bağdaşmadığı sonucuna varmıştır. Sonuç olarak 8. maddenin uygulanabilirliği konusunda bir şüphe bulunmamaktadır.

 

AİHM, çevre sorunları üzerinde etkisi olan Devlet kararlarına konu teşkil etmiş bir davada, yapacağı incelemenin iki yönünün bulunduğunu hatırlatmaktadır. Birincisi, 8. maddeye uygun olduğundan emin olmak amacıyla ulusal mercilerin kararının maddi içeriğini değerlendirebilir. İkincisi, kişi menfaatlerinin gözönünde bulundurulup bulundurulmadığını doğrulamak amacıyla karar alma süreciyle ilgilenebilir (Bkz. mutatis mutandis, Hatton ve diğerleri-Birleşik Krallık, no: 36022/97, § 99, AİHM 2003-VIII).

 

Ovacık altın madenine izin verilmesi konusunda ulusal makamların aldıkları kararın içeriği hakkında AİHM, kararın kamu menfaatine uygun olmadığına dair ulusal mahkemelerin vardığı sonucu bertaraf etmek için hiçbir neden görmemektedir. Geriye karar alma sürecinin, 8. madde tarafından tanınan usul güvencelerine riayet edilerek gelişip gelişmediğini doğrulamak kalmaktadır.

 

AİHM, Devlet için çevre ve ekonomi politikasına ilişkin karmaşık sorunları irdelemek sözkonusu olduğunda, karar alma süreci öncelikle, çevre ve kişi haklarını ihlal edebilecek faaliyetlerin etkilerini tespit edecek ve önleyecek şekilde uygun soruşturma ve araştırmaların yapılmasını ve böylece birbiriyle çatışan çeşitli menfaatler arasında dengenin sağlanmasını gerektirdiğini hatırlatmaktadır. Halkın, yapılan araştırmaların sonuçlarına ve karşı karşıya olduğu tehlikenin değerlendirilmesini sağlayan bilgilere ulaşmasının önemi kuşku götürmemektedir. Sonuç olarak ilgili kişiler, karar alma sürecinde menfaatlerinin ya da görüşlerinin yeterince gözönünde bulundurulmadığına kanaat getirdikleri takdirde, her türlü karara, eyleme ya da ihmale kaşı mahkemeler önünde itirazda bulunabilmelidir (Taşkın ve diğerleri, § 118). 

 

Bu durumda, 19 Ekim 1994 tarihinde Ovacık altın madenine Çevre Bakanlığı tarafından verilen izin kararının öncesinde, uzun sürede yürütülen bir dizi soruşturma ve inceleme yapılmıştır. Öncelikle, etki incelemesi gerçekleştirilmiştir. Daha sonra 26 Ekim 1992 tarihinde bölge halkını bilgilendirme toplantısı düzenlenmiştir. Başvuranlar ve bölgede yaşayan halk, sözkonusu inceleme de dahil olmak üzere uygun bütün belgelere ulaşabilmişlerdir.

 

13 Mayıs 1997 tarihinde Danıştay, 19 Ekim 1994 tarihli kararı iptal etmiştir. Danıştay kararı, yaşam hakkı ve çevre hakkı ile ilgili Devletin pozitif yükümlülüğüne dayanmaktadır.

 

Ancak, sözüedilen Taşkın ve diğerleri kararında belirtildiği gibi, Ovacık altın madeninin kapatılması kararı 27 Şubat 1998 tarihinde, yani 13 Mayıs 1997 tarihli kararın verilmesinden on ay sonra ve İdare’ye kararın tebliğ edilmesinden dört ay sonra verilmiştir.  

 

Ayrıca, 1 Nisan 2000 tarihinde Başbakan’ın müdahalesinin ardından değişik Bakanlıklar tarafından verilen izinlerin yasallığı hakkında uzun süren anlaşmazlığın tek kaynağı, İdare’nin yargı kararlarına ve ulusal mevzuata uymayı reddetmesidir. Ulusal mahkemelerin vurguladıkları gibi sözkonusu izinler, Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin 6. maddesi gözönüne alındığında etki incelemesine dayanan iznin verilmesi kararı olmadan hiçbir yasal temeli olamaz. Ayrıca hiç kimse, mahkemelerin iptal ettiği kararın yerini alacak yeni bir kararın olduğunu ileri sürmemektedir.

 

AİHM, İdare’nin, hukuk Devleti’nin bir parçasını oluşturduğunu ve adaletin en iyi şekilde işlemesinin İdare’nin yararına olduğunu, eğer İdare görevini yerine getirmekte ihmalkarlıkta bulunursa veya yerine getirmeyi reddederse ya da geç yerine getirirse, yargıya başvuran kişinin faydalandığı güvencelerin var olma nedenlerini kaybedeceğini hatırlatmaktadır (Bkz. mutatis mutandis, Hornsby-Yunanistan, 19 Mart 1997 tarihli karar, 1997-II, s. 510-511, § 41).

 

Bu tespit zorunludur. Zira dava koşullarından, Türk mevzuatının sunduğu usul güvencelerine ve adli kararlarla sözkonusu güvencelerin somutlaştırılmasına karşın, Bakanlar Kurulu’nun 29 Mart 2002 tarihinde, aleni olarak açıklanmayan bir kararla, 2001 yılının Nisan ayında tekrar faaliyete geçen altın madeninin faaliyetlerine devam etmesine izin verdiği açıkça ortaya çıkmaktadır. Böylece makamlar, başvuranların elinde bulunan usul güvencelerini, her türlü etkililiğinden yoksun bırakmışlardır.

 

AİHM, Savunmacı Devlet’in başvuranların özel ve aile yaşamlarına saygı hakkını güvence altına alma zorunluluğunu, AİHS’nin 8. maddesine aykırı olarak yerine getirmediğini tespit etmektedir.

 

Sonuç olarak bu hüküm ihlal edilmiştir.

 

            III. AİHS’NİN 6§1 MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA

 

            Başvuranlar, İdare’nin idari mahkeme kararlarına uymayı reddetmesinin medeni hakları bakımından etkili adli koruma haklarını ihlal ettiğini iddia etmektedirler. Başvuranlar AİHS’nin 6§1 maddesini ileri sürmektedirler.

 

            AİHM, Taşkın ve diğerleri kararında (§130-134), başvuranların Türk hukuku gereğince çevrenin ihlal edilmesine karşı korunma haklarının bulunduğunu savunulabilir bir şekilde ileri sürebileceğinden ve idari mahkemeler önündeki yargılamanın sonucunun ilgililerin medeni hakları ile ilgili olduğundan dolayı, 6. maddenin bu duruma uygulanabileceği sonucuna varmıştır. Bu davada aynı durum sözkonusudur.

 

            AİHM, yukarıda belirtildiği üzere, Danıştay’ın 13 Mayıs 1997 tarihinde verdiği kararın, bu amaçla öngörülen süre zarfında yerine getirilmediğini tespit etmektedir. Başbakan’ın girişimi üzerine Bakanlık izinlerine dayanan 13 Nisan 2001 tarihinde Ovacık altın madeninin faaliyetlerinin yeniden başlatılması kararının hiçbir yasal dayanağı yoktur ve idari mahkemelerin de vurguladığı gibi yargı kararını dikkate almama anlamına gelmektedir. Böyle bir durum ise, hukukun üstünlüğü ve adli kararların güvenliğine dayanan hukuk Devleti’ne zarar vermektedir.

 

            Yukarıdaki değerlendirmeleri gözönüne alarak, AİHM, ulusal makamların İzmir İdare Mahkemesi’nin  15 Ekim 1997 tarihinde verdiği ve 1 Nisan 1998 tarihinde Danıştay tarafından onanan kararına gerçekten ve makul süre içinde uymadıklarına ve böylece AİHS’nin 6§1 maddesinin her türlü etkililiğinden yoksun bırakıldığına kanaat getirmektedir.

 

            Dolayısıyla AİHS’nin 6§1 maddesi ihlal edilmiştir.

 

            III. AİHS’NİN 2 VE 13. MADDELERİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA

 

            Başvuranlar, ulusal makamların siyanürle altın madeni işletilmesine izin vermelerinin ve bu makamların idari mahkemelerin verdiği kararlara uymayı reddetmelerinin sırasıyla yaşam haklarını ve etkili adli koruma haklarını ihlal ettiğini savunmaktadırlar. Başvuranlar AİHS’nin 2 ve 13. maddelerini ileri sürmektedirler.

 

            AİHM, bu şikayetlerin özü itibariyle yukarıda değerlendirilen AİHS’nin 8 ve 6§1 maddeleri açısından sunulan şikayetlerle aynı olduklarını tespit etmektedir. Dolayısıyla AİHM, şikayetleri ileri sürülen hükümler açısından ayrıca incelemeye gerek olmadığına kanaat getirmektedir.

 

            IV. AİHS’NİN 41. MADDESİNİN UYGULANMASI HAKKINDA

 

            A. Tazminat

 

            Başvuranlar, her birinin uğradığı maddi ve manevi zararın 10.000 Euro olduğuna kanidirler. Başvuranlar madenin işletilmesinden kaynaklanan birçok sağlık problemlerinin bulunduğunu ifade etmektedirler. Aynı şekilde başvuranlar, hayvanlarını kaybetmeleri ve bölgede büyük oranda zirai faaliyetlerin azalması nedeniyle mali zarara uğradıklarını belirtmektedirler.

 

            Hükümet, başvuranların talebinin aşırı olduğu ve sebepsiz zenginleşmeye neden olacağı kanaatindedir.

 

            AİHM, tespit edilen ihlaller arasında illiyet bağı ve başvuranların maruz kalabilecekleri herhangi bir maddi ya da fiziki zarar görmemektedir. Ayrıca dosyada bu iddiayı destekleyecek hiçbir delil bulunmamaktadır. Dolayısıyla maddi ve fiziki zararla ilgili iddiaları reddetmek uygun olacaktır.

 

            AİHM iddia edilen manevi zarar konusunda ise, incelenen olaylarla aynı olan olaylar nedeniyle AİHS’nin 6 ve 8. maddelerinin ihlal edildiği sonucuna varılan ilke kararını daha önce verdiğini hatırlatmaktadır


 

(Bkz. Taşkın ve diğerleri). Sonuç olarak ve dava koşullarını gözönüne alarak, AİHM hakkaniyete uygun olarak başvuranların her birine 3.000 Euro verilmesine karar vermektedir.

 

            B. Masraf ve Harcamalar  

 

            Başvuranlar, avukat ücreti olarak 146.300 Euro istemektedirler. Ayrıca miktar belirtmeksizin ulusal mahkemeler ve AİHM önünde yaptıkları masraf ve harcamaların ödenmesini istemektedirler. Başvuranlar taleplerine dayanak olarak hiçbir delil sunmamaktadırlar.

 

            Hükümet bu iddiaların aşırı olduğunu ve kanıtlanmadığını belirtmektedir.

 

            AİHM, AİHS’nin 41. maddesi bakımından yalnızca gerçekten yapıldığı ve makul tutarda olduğu ortaya konulan masrafların ödendiğini hatırlatmaktadır (Nikolova-Bulgaristan, no: 31195/96, § 79, AİHM 1999-II). Dolayısıyla AİHM, masraf ve harcamalar adı altında başvuranlara toplu olarak 5.000 Euro verilmesinin makul olduğuna karar vermektedir.

 

            C. Gecikme Faizi

           

            Gecikme faizi olarak Avrupa Merkez Bankası’nın marjinal kredi kolaylıklarına uyguladığı faiz oranına üç puan eklenecektir.

 

            BU GEREKÇELERE DAYALI OLARAK, MAHKEME, OYBİRLİĞİYLE,

 

            1. Başvurunun kabul edilebilir olduğuna;

            2. AİHS’nin 8. maddesinin ihlal edilmiş olduğuna;

            3. AİHS’nin 6. maddesinin ihlal edilmiş olduğuna;

            4. AİHS’nin 2. ve 13. maddelerine yönelik şikayetlerin ayrıca incelenmesine gerek olmadığına;

            5. a) AİHS’nin 44 § 2 maddesi gereğince kararın kesinleştiği tarihten itibaren 3 ay içinde, ödeme tarihindeki döviz kuru üzerinden Türk Lirası’na çevrilmek üzere, Savunmacı Hükümet’in,

 

i. manevi tazminat için her bir başvurana 3.000 (üç bin) Euro,

ii. masraf ve harcamalar için başvuranlara ortaklaşa 5.000 (beş bin) Euro

iii. sözkonusu miktara yansıtılabilecek her türlü vergiden muaf tutularak ödemesine,

 

            b) Sözkonusu sürenin bittiği tarihten itibaren ödemenin yapılmasına kadar, Hükümet’in, Avrupa Merkez Bankası’nın o dönem için geçerli olan faiz oranının üç puan fazlasına eşit oranda faiz uygulanmasına;

            6. Adil tazmine ilişkin diğer taleplerin reddine;

 

            karar vermiştir.

 

İşbu karar Fransızca olarak hazırlanmış ve AİHM İçtüzüğü’nün 77 §§ 2 ve 3 maddesi gereğince 28 Mart 2006 tarihinde yazılı olarak bildirilmiştir.


 

 

BAŞVURANLARIN LİSTESİ

 

1. Ali ÖÇKAN

2. İrfan BİLGİN

3. Mesut KUZU

4. İbrahim ÖNER

5. Fatma BİLGİN

6. Mustafa YOLDAŞ

7. Selahattin YOLDAŞ

8. Hüseyin İNCE

9. Hanife ALDAŞ

10. Ayşe ÖZKAN

11. Fatma ÇETİN

12. Nezihe ESENOĞLU

13. Ekrem PARLAK

14. Hüseyin KOCABIYIK

15. Müsembe SAVCI

16. Ömer ÇETİN

17. Tacettin ALDAŞ

18. Erol ÖZAKSU

19. Zeliha PARLAK

20. Hüseyin ZEYBEK

21. Süleyman BEKTAŞ

22. Ali Rıza KURAL

23. Tahsin DURGUT

24. Mehmet PALABIYIK

25. Hasan ZEYBEK

26. Aydoğan AKBAŞ

27. Halil KARAHAN

28. Yılmaz OR

29. Sadife KARAHAN

30. Ahmet BARLAS

31. Mustafa ÇETİN

32. Alahattin CEYLAN

33. Nurittin ÜNAL

34. Gülzade PALABIYIK

35. Halil ÇETİN

36. Sabahattin AKKAYA

37. Tarkan GÜRBÜZ

38. Halit YILMAZ

39. Yılmaz ACAR

40. Yeliz OR (GEZER)

41. Selma ÖZ (DOĞAN)

42. Yaşar KARAĞAÇ

43. Osman ALTIPARMAK

44. Mehmet AYMAN

45. Yasemin İKİZ

46. Nurten OR

47. Saadet İKİZ

48. Sıddıka ŞAHİN

49. Cemile GEÇKİN

50. Halime DURGUT

51. Özlem KESKİN

52. Niyazi KURAL

53. Ahmet BİLİŞİK

54. Yılmaz GÖKTAŞ

55. Adnan ÖNER

56. Türkay AKBAŞ

57. Ayşe KESKİN

58. Mehmet Emin KARACAOĞLU

59. Münir ALDAŞ

60. Cemal KILINÇ

61. Hamza KURAL

62. Yusuf KURAL

63. Mustafa UMAÇ

64. Başak GENİŞ

65. Taner UMAÇ

66. Sabahattin BİLİŞİK

67. Levent YORGUN

68. Hüseyin KURAL

69. Mehmet Mustafa ALTINTAŞ

70. Orhan ÇETİN

71. Mehmet GÜRBÜZ (ENVEROĞLU)

72. İsmail GÜRBÜZ

73. Alaattin BİLİŞİK

74. İrfan YORGUN

75. Ahmet YORGUN

76. Erdal GÜMÜŞ

77. M. Emin HOŞYILMAZ

78. Cemil KORKMAZ

79. İhsan ASLAN

80. Hasan KARAAĞAÇ

81. Mustafa HOŞYILMAZ

82. Demirali YILMAZER

83. Medhi BIÇAKÇI

84. Abdurrahman BULUT

85. Hüseyin ÖZYILDIZ

86. Serkan HOŞYILMAZ

87. Ergül KAYSI

88. Cemil BİLGİN

89. Fadıl ÇAMLAR

90. Saniye KOÇ

91. Hayriye HACIOĞLU

92. Adnan ASLAN

93. Sinan YILDIRIM

94. Ahmet Şerif KESKİN

95. Teyfik KOÇ

96. Güven GİRGİN

97. Sevim ÇANTAR

98. İlyas ÇAKAR

99. Mustafa KÖROĞLU

100. Hüseyin ALDAŞ

101. Galip ÇAMLAR

102. Ürküş KÖROĞLU

103. Halise KARACAÇOĞLU

104. Fadime KARACAÇOĞLU

105. Fatma ÖZ

106. Umran KARACAÇOĞLU

107. Kezban KARA

108. Naim DURAN

109. Mehmet GÖKÇEOĞLU

110. Emine ÖZKAN

111. Gülter BARLAS

112. Sevgi DURGUT (BIÇAK)

113. Hüseyin ÖÇKAN

114. Fatma SEZER

115. Gülay İNCE

116. Fatma BIÇAK

117. Cemile GEÇKİN

118. Sırrı BODUR

119. Mehmet Emin ULUDAĞ

120. Ayten BODUR

121. İhsan BODUR

122. Suyet ÜNEK

123. Ayşe ÇAKAR

124. Yusuf İKİZ

125. Zayide ÖZDEN

126. Hüseyin DOĞAN

127. Zafer AKÇİT

128. Edip KİRAY

129. Kemal KİRAY

130. Fülzade PALABIYIK

131. Rüstem KURHAN

132. Yılmaz KİRAY

133. İsmet DOĞAN

134. Nazmi ÇAMLAR

135. Sabire ÇAMLAR

136. Hatice ÇAMLAR

137. Güney HACIOĞLU

138. Hüseyin DAL

139. Hatica ALDAŞ

140. İbrahim YAMAN

141. Yeliz ÇAMLAR (GÜLSER)

142. Gülşen ÇAMLAR

143. Hasan ÇAMLAR

144. Erkan DURGUT

145. Fatma DAL

146. Fatma AYNUR

147. Muharrem SEZER

148. Nesrin BODUR (GÜL)

149. Yusuf COŞKUN

150. Kemal TOSUN

151. Şirin GİRGİN

152. Erdoğan KILIÇ

153. İlknur PARLAS

154. Müşerref GÜRBÜZ

155. Nazan GÜRBÜZ

156. Ahmet GÜRBÜZ

157. İbrahim YOLDAŞ

158. Dudu TOSUN

159. Sefa DÖNMEZ

160. Musa PALAS

161. Havva DEMİR (GÜRBÜZ)

162. Nazire GÜRBÜZ

163. Zülbiye ÇAĞLAYAN

164. Canel UMAÇ

165. Canan GÜRBÜZ

166. Zehra GÜRBÜZ

167. Gülizar UMAÇ

168. Dudu YILDIZ

169. İnci KURAL

170. Nuran KURAL

171. Nergiz YORGUN

172. Fatma YORGUN

173. Fatma KURAL

174. Fatma ALTINTAŞ

175. Yaşar TOPUZ

176. İlyas YAMAN

177. Mehmet GÜRBÜZ

178. Mehmet KONUŞKAN

179. Şerif Ahmet KAYSI

180. Levent AYMAN

181. Muhuttin AKOL

182. Abdullah ŞİVKA

183. Mehmet DOĞDU

184. Zeynel ÖZÇOBAN

185. Hasan SEVİNÇ

186. Şuayyip DAL

187. Osman ERGAN

188. Hasan ENGİN

189. Nurettin ÖZYILDIZ

190. Hüseyin AKGÜN AROL

191. Sadık ŞİMŞİR

192. Şükret SEVGENER

193. Ahmet ÜNALEROĞLU

194. Sezayi UÇAR

195. Doğan GÜNGÜL

196. Hüseyin GENÇ

197. Recai ÖNEL

198. Mehmet DİKBAŞ

199. Ömer DOĞDU

200. Alaattin TOPYANAK

201. Necati YARICI

202. Sezgin AYTAN

203. Ali Yücel ŞAHİN

204. Hasan AVCI

205. Alper TANIK

206. Yahya ALTINTAŞ

207. Mehmet CANDAN

208. Erhan GÜNDÜZ

209. Enver ATEŞ

210. Nail ÇETİN

211. İlknur TUNALI

212. Hüseyin Avni ÖZER

213. Zühtü ALDAŞ

214. Bayram Ali DOĞAN

215. Abdurrahman İNCE

216. Mehmet ÖCKAN

217. Gülsüm BEKTAŞ

218. Emin CANDAN

219. Abdulkadir KOCAMAZ

220. Mustafa SOLAK

221. İsmail Hakkı EROL

222. Ramazan GÖKÇEOĞLU

223. Ayhan AKBAŞ

224. Mehtap ÖZTÜRK

225. İlhan ÖNER

226. Erhan ÖNER

227. Mehmet ÖNER

228. Necip GÜLBEBEK

229. Feyyaz Fedridun ASLAN

230. Kadir YEŞİKAYA

231. Erdoğan ARAL

232. Nuri ÜNAL

233. Celal Ahmet HOŞYILMAZ

234. Abil ÜRKMEZ

235. Ayhan YETİM

236. Ali EROL

237. Mehmet EROL

238. Hasan KORKMAZ

239. Yusuf ASLAN

240. Alaettin EROL

241. Ramazan DAL

242. Ali Tahsin KÖSE

243. Özcan DURMAZ

244. Osman KOCAMAZ

245. Nazife KOCAMAZ

246. Arife KARACA

247. Ali KOCAMAZ

248. Süleyman KOCAMAZ

249. Semra GÖKÇEOĞLU

250. Ali İhsan KARACA

251. Ayşe KARACA

252. Arife KARACA

253. Ali ADALI

254. Nuray ÖCKAN

255. Aysun KESKİN

256. Muharrem KURHAN

257. Rıza ALTINTAŞ

258. Meral ANDAŞ

259. Kemal Ceylan AKÇİT

260. Aynur KURHAN

261. Perihan ÖÇKAN

262. Fahrettin KESKİN

263. Bedriye KESKİN

264. Fatma KURAL

265. Veli ANDAŞ

266. Zeynel ALTINTAŞ

267. İsmail SARALİOĞULLARI

268. Semiha KURAL

269. Yaşar DURMAZ

270. Namık KARA

271. Kerim ŞEN

272. Mehmet DOĞRUL

273. Mehmet Emin KURAL

274. Şemseddin ÖZDEMİR

275. Cemil KURAL

276. Mehmet BODUR

277. Nevzat DURAN

278. Nail DURAN

279. Savaş BODUR

280. İbrahim EFTAL

281. Sedat GÜMÜŞ

282. Musa KURAL

283. Zeynel AKKAY

284. Aydın ÇETİN

285. Nigar PALAS

286. Şener TAVLI

287. Ali ATILGAN

288. Necmi CEYLAN

289. Atlan KAYMAK

290. Erdem ÇOŞKUN

291. Bayram BALTA

292. Arife KESKİN

293. Yusuf KESKİN

294. Hüseyin KESKİN

295. Serpil KILIÇ

296. Senem KILIÇ

297. Gülcan PALAS

298. Ramazan GİRGİN

299. Salih BAŞKAYA

300. Veli KESKİN

301. Menekşe KESKİN

302. Serap KESKİN

303. Canfide KILIÇ

304. Serpil AKÇAN

305. Hikmet GİRGİN

306. Hüseyin BAŞKAYA

307. Gülhan KAYMAK

308. Celal Ahmet KAYMAK

309. Halil TAVLI

310. İsmet BAŞKAYA

311. Murat TAVLI

312. Muharrem PALAS

313. Fidan GÜLBALTA

314. Metin TOSUN

315. Hatice TOSUN

 


 

 


Copyright

(c) Yıldız Akel + Kemal Gözler. 2007. Bu sayfaya izin almadan link verilebilir. Ancak, bu web sayfası, önceden izin almaksızın ne suretle olursa olsun, kopyalanamaz, çoğaltılamaz, tekrar yayınlanamaz, dağıtılamaz, başka internet sitelerine metin olarak konulamaz. İzin için kgozler[at]hotmail.com adresine başvurunuz. 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 3 Mart 2004 tarih ve 4630 sayılı kanunla değişik 71 ve 72’nci maddeleri, bir fikir ve sanat eserini herhangi bir yöntemle çoğaltanları, dağıtanları, satanları, elinde bulunduranları, paraya çevrilmeksizin, 2 (iki) yıldan 4 (dört) yıla kadar hapis cezası veya 50.000 YTL'den 150.000 YTL'ye  kadar ağır para cezasıyla veya zararın ağırlığı dikkate alınarak bunların her ikisiyle birden cezalandırmaktadır.

Alıntılar (İktibas) Konusunda Açıklamalar

Bu çalışmadan yapılacak alıntılarda (iktibaslarda) 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 35’inci maddesinde öngörülen şu şartlara uyulmalıdır: (1) İktibas, bir eserin “bazı cümle ve fıkralarının” bir başka esere alınmasıyla sınırlı olmalıdır (m.35/1). (2) İktibas, maksadın haklı göstereceği bir nispet dahilinde ve münderecatını aydınlatmak maksadıyla yapılmalıdır (m.35/3). (3) İktibas, belli olacak şekilde yapılmalıdır (m.35/5) [Bilimsel yazma kurallarına göre, aynen iktibasların tırnak içinde verilmesi ve iktibasın üç satırdan uzun olması durumunda iktibas edilen satırların girintili paragraf olarak dizilmesi gerekmektedir]. (4) İktibas ister aynen, ister mealen olsun, eserin ve eser sahibinin adı belirtilerek iktibasın kaynağı gösterilmelidir (m.35/5). (5) İktibas edilen kısmın alındığı yer belirtilmelidir (m.35/5).

5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 3 Mart 2004 tarih ve 4630 sayılı kanunla değişik 71’inci maddesinin 4’üncü fıkrası, 35’inci maddeye aykırı olarak “kaynak göstermeyen veya yanlış yahut kifayetsiz veya aldatıcı kaynak” göstererek iktibas yapan kişileri, 2 (iki) yıldan 4 (dört) yıla kadar hapis cezası veya 50.000 YTL'den 150.000 YTL'ye  kadar ağır para cezasıyla veya zararın ağırlığı dikkate alınarak bunların her ikisiyle birden cezalandırmaktadır.

Ayrıca Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 18 Şubat 1981 tarih ve E.1980/1, K.1981/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre kararına göre, “iktibas hususunda kullanılan eser sahibinin ve eserinin adı belirtilse bile eser sahibi, haksız rekabet hükümlerine dayanarak Borçlar Kanununun 49. maddesindeki koşulların gerçekleşmesi halinde manevi tazminat isteyebilir”.


 

Editör: Kemal Gözler

E.mail: kgozler[at]hotmail.com

Ana sayfa: www.anayasa.gen.tr

Bu sayfa: www.anayasa.gen.tr/law104-index.htm

Konuluş Tarihi: Ekim 2006 (ku.edu.tr/gozler altında)

Son Değişiklik: 21 Eylül 2007

 

 

 

(Bu sunum ile ilgili (c) Yıldız Akel, 2006).